15 Kasım 2011 Salı

Evet,Bu Bir Film Değil

İran sinemasında söylenmek isteneni binbir zorluk ve sıkkınlıkla dile getirebilme telaşı sezilir çoğu kez. Kiarostami'de bu tarzda bir telaş o kadar ince bir dokunuşta vakurlaşır ki, karakterlerin surat ifadelerinde müzmin bir haykırışa dönüşür,Farghadi'de söz söyleme derdi,günlük koşuşturmaların görünmeyen çeperinde gergin tonda hissettirir kendini.Geçtiğimiz aylarda izlediğimiz ’Bir Ayrılık’da işin içinden çıkılamayan,hemen herkesi cendere altına alan hukuk kapanının her bir çehreye yansıyan gerginliğini sezeriz film boyunca.İran Sineması,bazen bir yüzün alıklaşmasında,bazen sessizliğin derin ruh çırpınışlarında,bazen de söylenmek isteneni kılı kırk yapan titiz kamera hareketlerinde hatırlatır kendini.Bu hatırlatmayı en son Cafer Panahi örneğinde gözlemleyebiliriz. 20 yıl film yapamama ve 6 yıl hapis cezasına çarpıltırılan,filmler ve vermiş olduğu demeçleri ile otoriter rejimin kara listesinde yer alan yönetmen;’Bu Bir Film Değil’ çalışmasıyla İran sinemasının şaha kalkan atının isyan tekmesini belki son ama güçlü bir biçimde savuruyor.

Panahi görsel atmosferini kendi evinde kurduğu hikayenin; yasaklanmasına vesile olan çalışmalarını ’canlandırma’ usulü yeniden oynuyor.Çok küçük bir kısmının-final sahnesi- haricinde evin içinde adeta bir kapana sıkışmışlığa tank oluyoruz.Elindeki bilgisayar,kamera ve film videolarıyla Panahi; sinema yokluğunda neden ve nasıl yaşayamayacağını kanıtlama derdinde sanki...Filmlerinden kareler paylaşarak (Ayna,1997) ve bu karelerde ayyuka çıkan dolaylı bir söz söyleme sanatını yaşayarak,yasağın sadece kendisine verilmediğinin de altını çiziyor.Özgür düşüncenin askıya alındığı ve sanatın rejimler uğruna heba edildiği İran'da,hayalgücünün depreşen duygu selini bir filmin film olamamayışının akıbetine bırakıyor.Bu noktadan sonra ’Bu Bir Film Değil’ isminin gerçek manada gerçek bir film haline neden gelemeyeceğini de net bir biçimde anlamış oluyoruz.

Panahi halıların üzerine yapıştırdığı bantlar aracılığıyla hayali oluşturduğu kamera arkasının,büyük projlelerle varolan set mekansalılıklarının aksi üzerine düşünmeye sevk ediyor.İran sinemasının özüyle bütünleşen yaratıcılığın ayrıntılarını gördüğümüz bu karelerde,bir sinema yapımının küçük puzzellarından küçük ölçekte bir stüdyo kurmacası içinde buluyoruz kendimizi.Bir anlamda açığa çıkan şey;gösterilemeyenin ya da gösterilmesi mümkün olmayanın ne pahasına olursa olsun düşünsel mecrada tahakküm aracına hapsedilemeyeceğidir.Diğer bir deyişle,hayalgücüyle sağlanan,düşünsel pratiğin alanına giren çabaların hiçbir ikitidar sarmalında yer alamayacağıdır.İran sinemasının imgesel donanımlarla bu denli içli dışlılığı ve bunu Avrupa sinemasının görsel estetize taklitçiliğine kapılmadan başarıyor olmasını birde bu açıdan düşünmeye ihtiyaç var.

Finale doğru yaklaştığımızda ise Panahi,seyirci üzerinde çöreklenen sıkışmışlığın alternatifleri üzerinde geziniyor.Seyircinin bunun gerçekten bir film olup/olmadığı sorusuyla cebelleştiği anlarda sokak karşımıza çıkıyor.Naif bir biçimde sokağın bir filmi ete kemiğe büründürebilecek özgürlüğünü test ediyoruz.Panahi elinde kamerayla sokak kapısına doğru yönelirken,sokağın özgürlüğe doğru aralanacak bir yol mu sorusu kısa bir süre sıcak kalıyor.Çok geçmeden sokağın da alevler içinde yandığı gerçeği;ksıkıvrak sanatçı ruhunu sarmalayan iplerin hazırda bekletildiği ’çaresizlik’ yurdunu açığa çıkarıyor.

Evet,bunun bir film olmadığı ve olamayacağı sokak kapısının caddeye çıkan karanlık aralığından anlaşılıyor.Kamera derhal kapanıyor ve simsiyah perdenin üzerinde beliren ’Bu Bir Film Değil’ yazısı tek gerçeklik haline dönüşüyor...

andacyazli@yahoo.com

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder