Bir gece kendimi apansız biçimde şairin odasında buluyorum.Dalgın yüzünü yalayarak pencerenin geçit vermez camlarına dokunan,oradan odanın duvarlarında özgürce yükselen sigara dumanlarını izliyorum.Pencereden belli belirsiz,sisli bir gökyüzünün altında ihtiyar balıkçıların sesleri işitiliyor.Gece vardiyasından eli yüzü kara bulutlarla kaplı,bitkin vücudun son enerjisini ayaklarına vererek çıkan işçilerin eve dönüş saatlerini öğreniyorum.Bu arada her hareket bir bakışla kendini var ediyor.Bakışlar yoğunlaştıkça şair yerinden kıpırdar gibi oluyor.Sonra birden şairle balıkçıların arasında değişmez bir yasanın olduğunu fark ediyorum.Oltasını suya daldıran ve amacına giden yolun sadece beklemekten geçtiği bir döngünün aktörleri olan balıkçıların;bakışların mısralarını beklemekle yükümlü şairlerle nasıl ortak bağ kurabiliyorlar diye soruyorum. Bilinmeyen belki de hiçbir zaman farkına varılmayacak bir ortaklık.Her ikisinin de taşkınlıktan,fırtınadan kaçtığı durgunluğu,berrakığı dilediği o kadar belli oluyor ki...Şair susuyor.Sustukça parlayan gözlerine ağırlık,ince bir yatışmışlık vuruyor.Tahtası silikleşmiş masanın üstünde irili ufaklı mürekkep lekeleri parlıyor.Dip dibe sıkıştırılmış kitaplardan yorgun bir aydının karartı bakışları yükseliyor.Yine bakışlarla yüzleşiyorum.Geçmiş,eskimişlikler,olmamışlıklar,ulaşılmayacak özlemler öyle belirgin öyle çaresiz ki...Sayısız bakışlardan iki mısrayı bir araya getiremeyecek kadar kaybolmuşluk...Neden bu odadayım,neden mistik kasvetin içinde yoğruluyorum yoksa bende mi kaybettim bakışların şiir değneğini? Odadan bir çırpıda çıkıyorum.Sonsuz bir terk ediş mi,bilmiyorum!
Gecenin ölü topraklarına ağır ağır,telaşsız adımlarla basarak ilerliyor,kendimi birden balıkçıların nasırlaşmış ellerine bakarken yakalıyorum.Oltasını suyun derinlerine yollayan,belki de beklemenin anlamını hiç boyluca düşünmemiş ama hiç bir zaman onunla yaşamaktan kendini alıkoymamış balıkçıları izlemek,olmadık duyguların yeşermelerine neden oluyor.Yoksa ben mi öyle hissediyorum? Birbirimize paralel,mesafeli duruşumuzu bozmadan uzaklara göz daldırıyoruz.Birbirimizin varlığından haberdar ama birbirimize uzak.Tıpkı şairlerin ve balıkçıların hem yakın hem ulaşılmaz ortak yazgıları gibi.Sadece beklemek,sadece beklemeyi düşünmek,sadece beklemeyi yaşamak...Saaatler geçiyor balıklar el sallıyor ve devam ediyor yollarına.Bakışlar el sallıyor,hızlı adımlarla uzaklaşıyorlar etraftan.Sadece bekliyoruz...Balıkçı şafağın sökmesine yakın toparlanıyor,bekleyişlerin neticeye dönüşemediği gecenin yılgın iki yolcuları olarak ayrılıyoruzçSonsuz terk ediş mi,bilmiyorum!
Sokaklarda dönüyorum.Gördüğüm insan yüzlerini, cılız bir sineğin kanat çırpışları gibi çırpıyorum zihnimde.Onlardan bir mısra yazmaya çabalıyorum.Olmuyor! Bekleyişlerden yorgun düşerek şairin kapısına yaklaşıyorum.Biraz çekinerek gözlerimi pencereye dikiyor ve onun solgun yüzüyle karşılaşıyorum.Biraz kıpırdar gibi oluyor.Yukarıya çıkıyorum,kapının eşiğinde kararsız bekliyorum.Birden zihnimi şu kelimeler kuşatıyor : ”Sonsuz terk edişler geri dönüşlerin yazgısı mıdır?”
andacyazli@yahoo.com
Stainless Steel Magnets - titanium arts
YanıtlaSilIroning the Stainless Steel Magnets (4-Pack). Made in 출장안마 Germany. The Titanium Arts Stainless Steel Magnets are mens titanium wedding bands an alloy 바카라 사이트 made หาเงินออนไลน์ of steel in stainless steel 출장샵