24 Ekim 2011 Pazartesi

Devam Ediyorum...

Acı çekmek maharetli bir deneyimdir.Deneyim sözünü ’maharet’ ile birlikte açmaza sürüklemek değil amaç,acının fevkalade bilincine erişip onu becerilerin üretken doğasına,yani yaratma kabiliyetine devşirmektir.19.yy Rus Edebiyatında da,özellikle Dostoyevski'nin dünyevi ve metafizik algılayışına paralel,Avrupa'nın 2.Dünya Savaş sendromundan çıkamayan yılgın entellektüel dirayene atıf ve kadim öz-kültürel geleneğimizin ’acı çekme’ yolculuğunun şiddetine mahzur bulunur halde bu yazının başına oturuyorum.Cesare Pavese'den Tezer Özlü'ye akışkanlığı hiç de yapmacık taklitçilikle geçmeyen ’acı çekme’ mirası da ilgilendiriyor beni.Evrenselliği bozguna uğratmamak,Tezer'e baktığımda Pavese'nin basık motel odasında kederlenmek gibi bir melonkolide bu ilginin parçlarından.Oğuz Atay'ın kentsoylu aydınlarında da aynı şekilde.”Tutunamayanlar”ın Selim Işık'ı mesela.Selim'in mısralarında aynı topluluğun acı çekmekle ün etmiş küçük kasabasında yer yer kan ve gözyaşı damlaları ile boyanan kaldırım taşlarında oturmak da aynı dilin aynı sezgileri.Devam ediyorum:

”Selim Işık tek ve Türk,Ve duygulu amansız.
Sabırısız ve olumsuz,yaşantısında cansız.
Sanılırdı:gerçekti,hayır gerçek değildi.
Tutunamayanların tarihine eğildi.
Kelime ve yalnızlık hayatın tadı tuzu.
Kucaklamak isterdi ölümü ve sonsuzu.”

Kentsoylu aydın durağının muavim müşterilerinden Hikmet Benol ve Albayı da unutmuyoruz.Ya ”Oyunlarla Yaşayanlar”ın Coşkun'nuna ne demeli? ”Korkuyu Beklerken” in ”Demiryolu Hikayecileri” aynı toprağın sevimsiz evlatları değil mi? Hatta ve hatta hikayenin sonunda pasif bir haykırışa oradan edebiyat havuzuna çok sonra da ’acı çekme mahareti’nin önsözüne dönüşen şu satırlara da bakalım:

”Ey sevgili okuyucum ben buradayım,sen neredesin”?

Devam ediyorum.Kadim öz-geleneğimiz demiştik ya hani...Neyse geçiyorum.Tezer Özlü'nün hastalığı sırasında biricik yakın dostu,yazar arkadaşı ve dert ortağı (bu dert kelimesinin üstünde durmakta yarar var) Ferit Edgü'ye yazmış olduğu mektuplardan evvel zaman önce bu lekeli defterde bahsetmiştim.Ne diyordu Tezer o mektuplarda:

”Bu hafif depresyon halini sevmiyorum diyemem,zevk verici keyif verici bir hastalık bu”

Tezer'in Avrupa sokaklarını yerle bir etmesinde,Pavese'nin kurumuş çamur izlerini avucunun içine alacak kadar acı çekmenin maharetine erişmiş biri olduğunu düşünürsek bu satırlara hiç de içerlenmeyiz.Pavese'nin mealan ’acı çekmeyi sonlandıracak en temiz yol intihardır.’ derken bunu teslimiyet rüzgarı olarak mı,yoksa ’maharet’ sandalında sağa sola kürek çekip bir olgunluğa erişen,erişme yolunda giden acı çekme yolcularının derin iç yalnızlığı olarak mı okumalıyız? (Cevapsız sorular)

Devam ediyorum.Kafka'nın ”Dönüşümü” de bu yolun yolcusu.Diğer Kafka eserlerine haksızlık etmek istemem ama ”Dönüşüm” tam bu yolun yolcusu.Tezer Özlü'nün Kafka objektiflerini hemen ”Yaşamın Ucuna Yolculuk” kitabının giriş kısmının üst sağ köşesinde küçük puntolar şeklinde görebiliriz.Uzağa gitmeye ne gerek var: ”Kafka ile yaşamak acınası güncelliğimizin umududur.” Peki ya ”Dönüşüm” ü nereye sıkıştırmalıyız? Selim Işık(lar),Pavese(ler),Hikmet Benol(lar),Demiryolcu(lar),Dostoyevski(ler),ler,lar... Kafka'nın çoğullarında çoğullaşan kahramanlar desek...Yeterli mi?

Devam ediyorum.Çünkü acı çekiyorum.Yaklaşık 1 yıldır ’devam etmekte’ olduğum ’Şeylerin Boktanlığı’ blogunda bir yıllık süreçte acı çekme maharetinin neresinde yer aldım bilemiyorum doğrusu.Halen maharet sandalında sağa sola kürek çektiğim bir gerçek.Ama şundan eminim artık:Yazmak ile tüm (lar) ve (ler) ile bütünleşen duygu,düşünce kalıplarımı essalı bir ”varoluş” a dönüştürebildiğimi sezinliyorum.Bunun için varım.Bunun için yazıyorum.Tıpkı Pavese'in dediği gibi:

”Biz yazgıyı özgürlüğe (ve doğayı nedenselliğe) dönüştürmek için dünyada varız.”


andacyazli@yahoo.com

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder