8 Mayıs 2011 Pazar

Siddhartha

Siddhartha adının çağrışımıyla Buddha felsefesini bir öğreti kabul edip,daha sonra öğretinin hayat boyu süregelen mücadele ve acılarla iç içe,zamanı yadsıyan bambaşka birşey olduğunu öğrendik.Kutsal kitapların doğa ve insan bileşkesinin gizemine daha farklı mistiszmleri de katarak bir tür yabancılaşmanın değersizliğini yarattığına tanık olduk.'Om' un noksancılığını; bir ırmağın sessiz,neşeli,hüzünlü,çelişkili surat ve anlam işaretlerinin fısıltılarında hissettik.Irmakla bütünleşen yüzbinlerce insanın birbirleriyle hem uyumlu,hemde çelişen şekilde bomboş bir sonsuzluğa aktığını duyumsadık.

Siddhartha,kutsal kitapların yarattığı değerlerle ve o değerlerin şefkat,bağlılık,sonsuz saygı ile anlamlaşan dünyasında büyüdü.Doğaya biçilen değerlerin kutsallığına şiirsel bir dinginliği yaşatarak bağlandı ve sevdi.Farklıydı Siddhartha;bir kere Brahman'lardandı o.Asi ve korkusuz gömleğin taşıyıcısıydı Brahmanlar.İtaat ederlerdi ama asla birbirlerinin iradesini aşağı çekerek değil.Varolamanın ve birlikteliğin kutsal sularında yıkanırlardı.Siddhartha,gençliği boyunca babasının ve kutsallığın berrak suyundan asla kuşkuya düşmemiş ve büyük bağlılıkla hayatını erdemliliğe dönüştürme yolunda gitmişti.Ama Siddhartha yaşamının anlam ve sonsuzluğuna ilişkin kuşkuların hep taşıyıcı oldu.Onu Samanaların yoluna çıkaran da bu düşüncenin iç kemirici gagaları oldu.

Samanalar çileşeş gezginlerdi.Yaşamın gıpta ve uğrunda ömür heba edilen tüm korku ve beklentilerini reddeden bir anlayıştaydılar.Bedenin kaygı,korku ve düşüncelerden arınıp,öz 'ben' i ortaya çıkarma ve onun iradesinde yeni bir benlik yaratma ideali taşıyorlardı.Kendi deyişleriye,dünyevi zevklere yer yoktu onların yaşmlarında.Günlerce,haftalarca,aylarca açsıs,susuz ve düşünmeden yaşayabiliyorlardı.Çünkü bunlardı; bedeni ve zihni tahakküm altına alıp kişiyi birtakım nesnelerin köleliğine hapseden.Siddhartha işte böyle bir öğretinin peşine takıldı.Yıllarca öz 'ben' in arınan saflığını bulmaya çabaladı.

Samanlar'da yetmedi,sığmadı Siddhartha'nın kozmosuna.Başka yüzler,yaşamlar ve küçük hazların girdabında sallanan insanların dünyalarını merak etti.Hep dışladığı zevkler ve çocuksu korkuların yassı,berrak sularına dalmak istedi.Neydi bizleri ve onları ayıran kutsal değerlerin gücü.Milyonlarca yıldızların,birbirine kenetli bulutların,sabah yelinin hafif esintisiyle kıpırdayan denizin,dallarda şarkı söyleyen kuşların,hayallerin kuytu gecelerini gözlemleyen baykuşarın sırrından başka neler olabilirdi öğrenecek.

Siddhartha; kentlerin ışıltılısına,hazların şehvetini tatan pembemsi insan suratlarına,şatafat ve korkularla kol kola yürüyen yaşamların evrenine giriş yaptı.Onu bekleyen şarap,aşk,para ve korkulardı.Düşünemden,yemeden,hazlara direnemeden yaşayan insanların gölgesinde çadır kurdu uzun bir süre.Direndi...Vazgeçer gibi oldu...Ama pesetmenin dayanılmaz hafifliğine karşı koyamadı.Karşı çıktığı herşeyin kendisini yani,öz 'ben'ini ele geçirdiğini gördü acı bir biçimde.Paranın,kumarın ve küçük korkuların uçurumuna sürüklenmişti artık.Seks sanatını öğrendiği Kamala'dan, hazzın doruklarına tırmanmayı ve çıktığı yerde boşluğun bembeyaz nihilizminde kaybolmanın demir parmaklığında haykırdı son bir kez.Şehvetin dünyasından kaçtığı vakit,Kamala altın kafeste beslediği kuşu özgür bırakacaktı.Tıpkı Siddhartha'yı özgür bıraktığı gibi.

Siddharta bir ırmağın kıyısında,heybetli bir ağacın gölgesine sığınarak son defa suda yansımasına baktı.Ölmek isitiyordu.Ona öğretilen ve uğrunda yaşamını masaya yatıran değerleri acımasızca ezdiğini düşünüyordu.Irmağın sesine kulak verdi Siddhartha.Irmak; hayatın tek bir amaç uğrunda yitilmeye değmeyecek kadar zamansız ve sonsuzluğun bir arada olduğu bir yaşam pınarı olduğunu fısıldadı kulağına.Zamansızdı hayat.Siddhartha'nın doğup büyüdüğü yerdeki hali,Samanalara katıldığı zamanki duyguları,zenginliğe ve refaha eriştiği, bencilliğin doruğa çıktığı yılları;zamanın geçmişi ve geleceğinden bağımsız tek bir kanaldan bir bedene sığarak akıyordu.Siddharta'nın bedeninde milyonlarca insan,yaşam ve felsefeydi barınan.Hepside aynı akarsuyun akıttığı nesnelerdi.Sonuçta tek bir yere akacaklardı.

Herman Hesse'nin modern masalı 'Siddhartha' böyle bir zamansızlığın içinde kaybolan ve yaşamın nihai anlamını arayan bedenlerin manifestosunu anlatıyor.20.yüzyılın en önemli Alman yazarlarından biri olan Hesse,insanın zamandan bağımsız,uygarlığın yapay değerlerini karşısına alan,ama aynı zamanda onu bir başka yerinde yatsımayan çelişkileriyle daldan dala savrulan bir insanlığın derin yolculuğuna çıkarıyor bizleri.Siddhartha'yı edebi karakterimizle bütünleştreceğimiz sonsuzluğa uğurluyor.

andacyazli@yahoo.com

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder