22 Mayıs 2011 Pazar

Bir Yıkıcı Karakter Olarak 'Flaenur'

Walter Benjamin
Bugünlerde Walter Benjamin'in yarattığı imgelerle kalabalık içinde dolaşıyorum.İçinde kopkoyu yalnızlığı mürekkebimle dolayarak.Benjamin'in cümlelerini, bir bir akıtarak yürüdüğüm sokakların kof beyazlığına haykırıyorum.Onun 'flaenur' imgesini; kalabalıklar arasında tükenmişliğin reaksiyonuyla değil,yalnızlığın bir kurala dönüştüğü toplumsal değer yargılarına bir başkaldırı olarak kullanıyorum.Baudelaire'nin hayatı boyunca sağılttığı deneyim ve sanat bilgeliğinden yola çıkarak gelşitirdiği 'flaenur' imgesini, Benjamin'in 'Yıkıcı Karakteri' ile özdeşleştirerek ve kadim edebiyat geleneğimizin en 'flaenur' karakterini yaratan Yusuf Atılgan'ın 'Aylak Adam'ını didikleyerek...

Yıkıcı Karakter'in 'flaenur' ile hısımlığını anlamam çok güç olmadı.Yıkıcı karakterin vaat ettiği 'bohem' liğin,sokaklarda arşınlanan yollar ile paralleliğinde bir hedef ve arayış güdüsü vardı.Kalıcı olan her değer ve yaşayışlara karşı 'kalabalığın içinde yalnızlık' motifiyle süslü bir arayış hikayesi.Küçük,yabancı ve yıkıcı dünyaların 'tekdüzeliği'nde uyuyakalmış insanların arasında 'tek' bir uyanık'ı dedektif gibi arayabilme gücüyle perçinlenmiş bir 'aylak' lığın izleri.'Flaenur' ve 'yıkıcı karakter' in yolları 'arayış' ile kesistiğinde,aklımda hep şu soru vardı: 'Yalnızlığı bir varoluş,varoluşu bir yalnızlık olarak gören 'flaeunur'un her attığı adımda 'arayış' ın en imkansız olanını neden bir kalabalıkta bulmaya çalışsın?


Baudelaire
Çelişkinin başladığı yerde 'flaenur' ve 'yıkıcı karakterin' yaşam felsefesi başlıyordu.Hedef;Kalabalığın bütününe sirayet etmiş eylemsizlik ve yokoluş kodlarına maruz kalmayan azınlıktı.O azınlığın içinde aranan, toplumsal değer ve ahlak sistemlerinin yıkıcılığına karşı 'gerçek sevgi'yi alan bir izoleştirilmiş özgürlük arayışıydı.”Birlikte yaşama zorunluluğuna inanmışlar.İşte Benim onlardan ayrıldığım buna inanmamam...Sevişen iki kişinin kurduğu toplum...Toplumların en iyisi bu değil mi”?

Tıpkı Atılgan'ın 'Aylak Adam'nda olduğu gibi,yalnızlığın iç odalarında yazmak ve düşünmek ile aşılamayacak bir tılsım çekiciliğini içinde barındıran sokaklar ve caddelerin rehberliğine ihtiyaç duyabilen bir aylaklık.Yürüdüğü sokaklarda,sigara tellendirdiği duvar diplerinde,tramvay köşelerinde,şehvetin kokusuyla sarmalanan loş odalarda,okul koridorlarında yaşamını bütünleştirecek bir bedeni sürekli arayan ama bulamayan bir yalnızlık imgesi,yani 'flaenur' imgesini taşıyan bir aylaklık kısacası.Benjamin,Baudelaire,Atılgan'ı dar bir yolda kesiştiren bu aylaklığın kendisi değil mi? Sadece üçünün yürüdüğü,'sevişen iki kişinin kurduğu' dünyayı arayışa çıkan gezginlelerin mirası değil mi bizlere kalan?

Baudelaire'nin kalabalığın içinde duygusal kayıtsızlık ve geçici aşkın ruh haline atfettiği 'şok' hissiyatını,ondan sonraki kuşakların şairilere bırakılan bir kader inşası değil miydi? Günümüz dünyasında hergün farklı etkilelerle maruz kaldığımız 'şok' ları düşünürsek eğer.Baudelaire'nin izinde bir 'flaenur' a dönüşen 'yıkıcı karakter' lerin yılmadan arayışlarına ne demeliyiz?  Yalnızlığın bir kader değil,seçim olduğu bilincine eişmiş onca 'flaenur' u düşünürken hem de.Burjuva beğeni ve kaygılarıyla günbegün bedeni ve varoluşunu baltalayan kalabalıklar arasında,yıkıcı karakterin izlerine rastalamak ne kadar mümkün peki?

Hiçbir şeyin kalıcı olduğunu kabul etmez yıkıcı karakter. Ama işte bu yüzden her yerde bir takım yollar görür. Başkalarının duvarlar ve dağlarla karşılaştığı yerde de bir yol görür o. Ancak bir yol gördüğü içindir ki her yerde de engelleri ortadan kaldırmak zorundadır. Her zaman kaba değil, zaman zaman en soylu şiddetle. Her yerde bir yol gördüğü için de kendisi hep yol ağızlarındadır. Zamanın hiçbir anı sonraki anın neler getireceğini bilemez. Var olanı yıkıntıya çevirir bu karakter, yıkıntı olsun diye değil, tersine bu yıkıntıdan geçecek yolu açmak için. 
Hayatın yaşanmaya değer olduğu duygusu içinde yaşamaz yıkıcı karakter, intihar etmek zahmetine değmez diye yaşar sadece.” 

andacyazli@yahoo.com

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder