1 Nisan 2011 Cuma

Mektup Yok mu

”(...)Peki o zamana kadar ne yiyeceğiz?' diye sordu.Albayı flanel gecelik entarisinin yakasından kavramış şiddetle sarsıyordu.Albayın bu ana ulaşması yetmiş beş yılını-dakika dakika, yaşamının yetmiş beş yılını-almıştı.Yanıtlarken yalın,açık ve yenilmez hissetti kendini:”Elinin Körünü.”

Latin Amerika'nın ve dünyanın en heybetli yazarı Gabrial Marquez'in 'Albaya Mektup Yok' adlı uzun öyküsünden seçtiğim satırları paylaşırken, 'beklemek' eyleminin etrafında meraklı çocuk gözleriyle dolanmaya başladım..Hayatın en olağan vakitllerinde varlığını anımsatan,bazen hayatın kendisi rolünü üstlenmiş inatçı tavrıyla yanımızda dikilen gerçekliğimiz...Umut olarak tutunulan o ince,kırılgan dalın her an elimizden kayıp düşmesi kadar vurucu ve sarsıcı uzun bekleyişlerin derin iç dalışlarını yaşarken;dokunamadığın ama bir yerlerde yaşattığın sevgiliyi,çocuk kokusunu,ana feryadını duyarken cebelleştiğin o manidar hüzün.


Marquez
Hayatının büyük kısmını ülkesine hizmet etme gayretiyle yaşamış bir emekli asker.Günlerdir,haftalardır,aylardır peşinde saf bir umut vasıtasıyla koştuğu emekli maaşı.Yaşamından geri kalan 'onur','irtibat','kahramanlık' sıfatlarının hayali tezgahında bekleyişin tüm dirliğini hisseden bir yalnız adam.Marquez bu denli loş,kasvetli bir tükenmişliğin puslu yaşamlarına akıttığı bir iki umut gözyaşlarıyla selamlıyor hepimizi.'Yazmaya bir imgeyle başarım' hep diyor.'Beklemek' gibi natameli bir imgeyi yürekleri kanatan bir diken gibi kullanıyor.Onunla birlikte dikenlerin arasında kayboluyor,canımızı acıtan şeyin ne olduğunu anlamadan ırakta bir yerde beliren kırmızı gül bahçesine emin adımlarla yürüyoruz.Düşüyoruz,arkamıza bir kere bile bakmadan varamayağımızı bile bile koşuyoruz.

Albay her sabah yılların alışkanlıkları biriktirdiği şekilde, uzaklardan gelen vapur sesinin ılık esintisiyle besliyor en diri tuttuğu umudu.Postacının karşısında o dimdik 'asker' duruşunun altından fısıldıyor 'Mektup yok mu' diye.Sadece kendisinin duyduğu acıyı içine işleterek.Yine aynı sabah,uzaklardan gelen bir vapur sesi.Albay seslerin gülümser yüzlerine yine aldanmak istiyor,her sabah aldandığı gibi.Soruyor bir kez daha 'Metup Yok mu' diye.Yetmiş beş yılın ona sunduğu kutsallığın aşılmaz duvarlarının arasında birkaç kez soluklanıp,devam ediyor hiç ulaşmayacağı gül bahçesine.

Yenilmez hissedilen yüksek gururun gölgesinde yaşattığımız hüzünle yoğrulu çaresiz yüzün;başı öne eğik, sessizce fısıldarken yakalanan gerçek çaresizliğimiz karşısında bekliyoruz gül bahçesinin huzurunu.Hep bir yerlerde duyulan vapur sesleri küçük bir yaşam dalı olarak sunsa da kendisini...bekliyoruz.Yılların kemirdiği sarsılmaz gövdenin çaresizliği iki heceye sığan o feryada dönüşünceye dek bekliyoruz :”Elinin Körü”...


andacyazli@yahoo.com

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder