7 Nisan 2011 Perşembe

Festivalleşen Sinema (1)

İstanbul Kültür Sanat Vakfı tarafından bu yıl 30.'su düzenlenen İstanbul Film Festivali şu sıralar tüm hızıyla devam ediyor.Festival başlamadan önce böyle bir organizasyonun Türkiye sinema tarihindeki önemi ve korkutucu hızla gelişen 'sinema tüketimi' ne karşı entellektüel üretim ve hazzın yaşatılmasında ki yegane güç temsileyiti üzerine bir yazı yazmak istiyordum.Ama araya başka yazılar girdi ve sonuç itibariyle geç kalınmış bir festival yazısı yazmak zorunda kaldım. Şimdi tüm olası dezavantajları bir kenara koyup,biraz uzaktan IFF ve 30.yılın program üzerine tarihsel arka fonu kullanarak yoğunlaşmak istiyorum.


Fransız Yeni Dalga ve 68

François Truffaut
30.yılın heyecanına kapılmadan önce IFF'nin 1982'den beri süregelen tarihine bir göz atmamız elzem ve mecburi bir hassasiyet gibi gözüküyor.Bugün Türkiye sinema serüveninde ayrı bir başlıkta incelemesi gereken en önemli sinema etkinliğinden söz ediyoruz nede olsa.70'lerin ortasından 80 darbesine kadar yaşanan toplumsal dalgalanma ve çatışmaların ışığında, Türkiye sineması biraz da 'kimlik' kazanma kaygısının üzerine şekillendi.68 hareketinin Fransa'dan tüm dünyaya akın akın yayılan özgürlük ve eşitlik arayışları dünya sinemasının sisli ve karanlık yoluna pusula koyarken,Türkiye sineması da gerek 68 hareketinin dış etkisi gerekse de yerel hareketlenmelerin etkisi altında kendi ontolojik yapısının kurma gayretindeydi.Fakat Avrupa'da yaşanan özgürlük hareketinin Avrupa sinemasına sağlamış olduğu katkı ve diğer ülkeleri saran etkisi Türkiye sinemasında kalıcı değişimler yaratacak kadar güçlü bir unsur olamamıştır.

68 hareketinin dünya sinema literatürüne armağan ettiği 'Fransız Yeni Dalga' akımının, yenilikçi ve genel-geçer sinema pratiklerini radikal bir formatta karşısına alması ve bu yönde geniş bir entellektüel kitle yaratarak birçok genç yönetmeni rüzgarına katması,söz konusu özgürlük hareketinin sinemasal izdüşümünü yaratan en önemli unsur olarak karşımıza çıkmakta.Fransa'nın ünlü sinema dergisi Cahiers du Cinema'ya yazılar yazarak başlayan akımın önde gelen isimleri; François Truffaut,Jean-Luc Godard,Eric Rohmer gibi sinemacıların eşiliğinde sinemada geleneksel dramatik yapı ve hikaye anlatımı yıkan devrinsel bir sinema hareketinin dalgalarını yaratan bu isimler,Türkiye sinemasının kabuk değiştirme sürecinde önemli payandaları oluşturacaklardı.


Kimlik kazanma ve Darbe ile Yeniden

Türkiye sineması, 70 lerin başı ve ikinci yarısında Yeşilçamın fabrikasyon filmleri ve Aydemir Akbaş ile özdeşleşen bir erotik furyanın kıskacında kaldı.80 darbesinin yıkıcı etkisiyle birlikte toplumsal baskı ve basın üzerinde sıkı sansür uygulamaları gibi nedenlerden ötürü 'toplumsal gerçeklik' temalı, darbenin birey ve toplum üzerindeki travmatik etkileri gibi konular üzerine azda olsa bir eğilme gözüktü.Ömer Kavur'un 1987 yapımı 'Anayurt Oteli' bu refleksin bir tür dolaylı yansıması olarak karşımıza çıktı.Darbe ve totaliter yönetimin tüm halk üzerinde tehtih yaratan korku rüzgarı,Türkiye sinema hareketinin toplumsal gerçeklik temasına yönelimin tetikleyicisi olmuştur.

Buradan hareketle İstanbul Film Festivali'nin tüm bu gelişmler ışığında doğuşu ve 68 hareketinin iz bırakan akımlarını kucaklayan yeni bir sinema dili inşa etme süreci ve Türkiye sinema tarihinde ticari kaygıların edigen yapısna karşı yenilikçi,özgür ve entellektüel kaygının başat oladuğu bir sinema hareketinin öncülüğü üstlenmesi üzerine kaldığım yerden  devam edeceğim.

andacyazli@yahoo.com

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder