9 Nisan 2011 Cumartesi

Festivalleşen Sinema (2)

Türkiye sineması 70 lerin ikinci yarsından 90'ların ortasına kadar ki süreçte,yeşilçamın mekanik üretimi ve  erotik furyanın bayağı filmleri arasında sıkışan genel yapısından bir kopuş gerçekleştirdi.Önceki yazımda bu dönüşüme doğrudan etki eden iki önemli nokta üzerinde durmuştum.Bunlardan birincisi darbe yılları ve onun getirsi toplumsal baskı mekanizmalarının varlığı,diğeri ise 68 hareketinin tüm dünyada yankılanan özgürlük ve demokrasi hareketiydi.Her ne kadar bu iki gelişmenin kronolojik,mekansal,ideolojik ve nüfuz etme gücü bağlamında farklı aktörler ve dinamikleri de beraberinde getiren çeşitli yönleri olsada, Türkiye sinemasının gidişatını etkileyen direkt unsurlar olduğunu rahatlıkla iddia edebiliriz.

Dünya üzerinde yaşanan hareketlenmeler,özgürlük talepleri,sosyalizm,toplumsal muhafazakar ahlak ve mülkiyet değerlerine karşı gelişen öğrenci hareketleri gibi doğrudan sanat ve sanatı icra etmeyi etkileyen gelişmeler, Fransa Yeni Dalga akımının entellektüel baharını hazırladı.Sadece sinema ve film yapma ile sınırlı olmayan,sokağı mekansallaştıran ve isyana kucak açan bu anlayış, özünde isyanın fitilini sanatla yoğurmaya dayanıyordu.Bir başka deyişle isyan ve devrimin sokak adrenalisini,sanatın derin kuytusunda hazsal dinginliğe bırakan,sokağa yön veren bir anlayıştı.

Türkiye sinemasının tarihsel gelişimi,kimlikleşme süreci ve alternatifini yaratan öznel dinamiklerini ortaya koyması üzerine analizlerde bulunurken,arka planda gelişen toplumsal hareketlenmeler,sanatın evrensel değişimsel ve etkileşimsel gücünü göz ardı etmek bugüne dair festival ruhunu,daha özel olarak İstanbul Film Festivali'nin dayandığı düsturları anlamak açısından pek mümkün görünmüyor.Dolayısıyla,IFF'nin ortaya çıkışını sağlayan alternatif seyirci tipolojisinin bağımsızlaşması ve kendi sokak sanatını hiç olmazsa içsel olarak hazırlaması açısından önemlidir.Bağımsızlaşan bir sinemanın kendi dilini bulması,dünya sineması ile her yönlü etkileşim rüzgarına kapılması,sinema sanatını genç kuşaklara aşılama gayesi taşıması gibi sinema hassasiyetleri adı altında toparlayabileceğimiz  sayısız olgu, işlevini bu tarihsel gelişime borçludur.Festivalleşerek sinemayı anlamak ve icra etmek,bu türde hassasiyet kaygısı taşıyan seyirci tipolojisiyle mümkün olabilir.Seyirciyi alternatifleştirme ve sinema persektifi sunma ise genel olarak sinemanın festivalleşen bir kurumsallığa erişmesi,daha da ileriye götürürsek toplumun festivallleşmesi ile mümkün olabilir.

Bu anlamda Fransız Yeni Dalga akımı tam anlamıyla sanatın ve toplumun festivalleşmesi projesi üzerine şekillendiğini düşünenlerdenim.Türkiye'nin darbe yılları ve metaforik anlatımı zorunlu kılan sansür duvarlarının, bu yönde bir bağımsızlaşma ve festivalleşme girişiminin de ayrıca tetikleyicisi olduğu kanısındayım.İstanbul Film Festivali'nin 30.yılına özel program içeriğini; ticari sinemanın dar kalıplarını kıran alternatif sinema örnekleri ile irdelemek,söz konusu sinema hassasiyet duvarlarımızın nasıl sağlmalaştırılması ve korunması üzerine daha çok kafa yormamızı sağlayabilir belki.Sonraki yazımda bunun üzerinde durmayı düşünüyorum.

andacyazli@yahoo.com

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder