18 Nisan 2011 Pazartesi

Cevdet Bey ve Oğulları

Bildiğimizi sandığımız üstünde farklı uzlaşmalara fırsat vermeyecek kutsal hakikatlerimizin; sıcak,konforlu ceketinin altında, asla gizlice içimize sinen kuru soğukluğu hissedemedik.Hissedemedik çünkü,dışarıda görüp tanık olduğumuz güler yüzlü insan yüzlerinin,söylenen her sözün bilge kudretinden emin olduğumuz rasyonelizenin,gözlerin hep en yükseklere dikilen,o hayatın sonsuzluk duygusunun tatminini yaşattığı idealizelerin bizi saran tatlı sıcaklığından vazgeçemedik.İmparatorluğun 'devrim' e bırakılan kalıntılarının içinde her türlü renkler,kokular,çeşitler arasında sarılamadık insanlığın kutsal hakikat dalına. Ihlamur ağaçlarının kokusunu içine çeken ve yüreğe inen o eşssiz huzurun paydasında göz göze gelmeye cesaret edemedik bir türlü.Bayramlarda alnına yapışmış küçük kan lekesinin aldırmazlığı ile koşuşan çocukların arasında çocuk olamadık,Nişantaşı'nın görkemli butiklerinden geçerken,Teşvikiye caminin yol boyunca  içinde kuşların cirit attığı,baharın tebessümü asla sönmeyen yüzünün bize döndüğü çınarların gölgesinde yürürken selamlaşamadık farklılıklarımızla.Kutsal hakikatlerimiz bizleri bırakmadı,kibrin bataklığında dibe battığımız her saniye, imdat bile diyemezken farkına varamıyorduk zaaflarımızın ve yapay ideallerimizin bataklığında boğulduğumuzu.


Orhan Pamuk'un ilk romanı Cevdet Bey ve Oğulları'nı okurken, farklı şekillerde bazen güçlü bazen soluk ama içimde sürekli sessizce gezen duygulardı bahsettiklerim.Cumhuriyetin ilk yıllarında;yeni yeni zenginleşen,büyük konakların içinde bahçıvanların,ahçıların,hizmetçilerin,piyano ve sayısız kitapların en ön sıralarda yer alış hayallerinin kurulduğu yılların özel hayatına sokuyordu bizleri, başarılı yazar. Cevdet Bey'in baba mesleğinden gelmeyen ama tüm hayatını mutlu,huzurlu ve zengin kılabilecek tüccarlığa atılış yıllarıyla,sonraki kuşaklar ile birlikte varoluş,kopuş,amaç ve hedeflerin çatışmalarında süregiden hayatların mahremiyle bizde tanık oluyoruz kendi tarihimize.

Cevdet Bey'in ölümünden sonra büyük oğlu Osman'ın baba mesleğini götürecek azimli bir iş adamı kimliği ile,küçük oğlu Refik'in tasarılarının arkasından giden ilkeli bir ahlak adamı arasında sıkışan aile değerlerinin,sonraki kuşakları belirleyecek kafa yapılarının farklılıklarıyla günümüz dünyasına bakış atıyoruz at gözlüklerimizi çıkararak.Refik'in en yakın arakadaşları Ömer ile Muhittin'in dünya tasavvuflarına,hararretli tartışma ortamında tanık olurken fark ediyoruz bir kere daha kendi penceremizden bakılamayacak farklı değer ve inançların varlığına.Ömer'in sadece zengin ve saygıdeğer bir idealin uğrunda kaybettiklerini,Muhittin'in Ömer'i inançsızlıktan ötürü suçladığı ama kendisinin inançların esaretiyle bunalımların uçurumunda gezdiğini gördükçe Kutsal hakikatleri katılaştıran 'devrimler'in dinamiğini daha iyi anlamlandırabiliyoruz.

Hakikat pencerelerimizin hep kendi içimize döndüğü,benmerkezciliğin kimlikleştiği coğrafyada ılık bir rüzgarın içısıtıcılığına mahkum olup; poyrazın ve içine yumruk gibi düşen soğugun nefesinde yaşamaya çalışan insanların adımlarını takip edememe üzerine kurulu ideolojimizin kayıtsızlığı ile kurumsallaşn aile hayallerimi düşünüyorum.Ömer'in alaycı ve çok bilmiş tavılarında zenginliğin katı katranına,hiçe sayılan yaşamların vicdanında bağımsızlaşan ama derdini asla anlatamayan Refik'i düşünüyorum.Sonra Ömer'i kimlikleştiren kutsal hakikat ve kibrin Refik'e ve sonraki kuşaklarına karşı nasıl bir silah tehtidine dönüşebileceğini hayal ediyor,irkiliyorum.

Cevdet Bey ve Oğulları günümüz Türkiyesi ve bir devrimin yarattığı insan tipolojilerinin tarihsel mücadeleleri ve çatışmalarını rahat ve tasasız biçimde anlatan ender romanlardan.Burjuvalaşan bir neslin yarattığı sorunları,korunaklı konaklarda akıtılan gözyaşlarını,sevinçleri,bağrışmaları,kavgaları,akşam yemeklerinde pahalı Fransız şarapları ile sarhoşluğun tadlarını uzun diyalog ve betimlemelerle anlatan Pamuk'un bu ilk romanı mutlaka okunmalı.

andacyazli@yahoo.com

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder