16 Nisan 2011 Cumartesi

Bizim Büyük Çaresizliğimiz

Bizim Büyük Çaresizliğim'i izlerken çaresizliğin; kabul görür davranışların önünde yılgın,yitik bir o kadar cesaretten yontulmuş, çıplak gövdenin toplumsallığa siper edilebilirliği kadar isyanı sönük bir kavram olduğunu düşündüm.Büyümek ve yetişkin olmanın kalıpları katılaşmış,formülize edilmiş bir toplumun, beklentilerini yerine getirememenin çaresizliğini tek bir bedende hisseden iki yetişkinin yılgınlığı bahsettiğim.Yetişkinliğin sorumluluklarına karşı, içinde gençliğin ve çocukluğun saf kıpırdanışlarını besleyen,neşenin hüzne yenik düştüğü bakışların paylaşılmışlığını yaşayan iki dostun,tek bir sahnede açığa çıkan çaresizlikleri.Çetin'in Ender'e sevdiği şarkıyı dinletirken göz göze gelişlerindeki hüzünle gizli sevincin bizi, çaresizliğin kollektifleştirdiği ruhları aşk ile dostluk arasındaki grifit ilişkinin sınırlarında gezdirirken,sevgiye susama ve büyümenin getirdiği sorumlulıklar üzerinde düşünmeye sevk ediyor Seyfi Teoman'ın Barış Bıçakçı'nın romanından uyarladığı yeni filmi.

Aşk ve Nefret'in Savruluşu

Kamera, telaşsız hareketleriyle odaların ve evin her bir köşesinde aşk ile nefretin uyumsuzluğunu ararken,Çetin ve Ender'in geçmiş ile şimdiki arasında sıkı sıkıya tuttukları iplerin zaman zaman hızlıca iki tarafa savruluşuna tanık oluyoruz.Bu savuruş, neftetin hırçın profilini canlandırıken,çatışmanın şimdiki hale dönmesiyle yerini geniş bir huzurun dinginliğine bırakıyor.Çetin'in Ender'e çay getirirken ki sahnede,Ender çayın içindeki ıhlamurdan rahatsız olduğunu belirten birşeyler mırıldandığı sırada,Çetin Ender'e; eski kız arkadaşının alışkanlıklarından arınamadığı,1 Mayıs eylemine gitmesinin de bu zavallılık belirtisine karşılık geldiğini söyleyen sözleri büyük bir öfkeyle sarf ediyor.Buna karşılı Ender yine bu kulvarda Çetin'e benzer suçlamalarda bulunuyor.Kısa bir süre sonra tüm bu öfke,nefret ve çekememezlik yerini sakinliğin ve dostluğun şimdiki halini kabullenmiş çaresizliğine bırakıyor.Söz konusu iki sahne,filmin bütününde çaresizliğin toplumsal sistemin çizdiği sınırlar içinde kabullenmeyişin ve şimdiki zamanda büyüyememenin hırçın çocukluğunu en iyi tespit eden nitelikte.

Ender ve Çetin'in kurduğu dünyaya,annesini babasını bir kaza sonucu yitirmiş ve onun yüküyle baş etmeye çalışan Nihal katılınca,ikilinin sevgi,sevgisizlik,paylaşım ve çocuklukla örülü yaşamlarının hızlı bir biçimde yer değiştirdiği,bunun sonucunda büyümenin sancılı sürecine hapsolduklarını anlıyoruz.Nihal'in gelmesiyle birlikte,onun evin içinde varlığını kendi yaşamsal alışkınlıkların beyhudeliği ile karşılaştıran ve her karşı karşıya kaldıkları sürede sorumlulukların sarsıcı duvarlarına çarpmaları,bunun sonucunda yetişkinliğin gerektirdiği büyümenin evrelerinden geçmelerine tanık oluyoruz.İki yakın dostun,aynı kıza (yani Nihal'e) aşık olmasıyla somutlaşan bu durum,anaakım geleneksel anlatımın aynı kızı elde etmek için birbirleriyle savaşan erkeklerin klişesini yerle bir edip,iki dostu bu durumla başetmeye zorlayan bir paylaşım ilişkisine sokuyor.Filmin ve romanın bu yönde derin bir yol ayrımına girmesi,filmin başlarında kurulan çaresizlik olgusunu temellendiren ve bu yönde toplumsal çaresizliğin ilişkiler yumağını çözen bir anlayışa sahip olmasından kaynaklanıyor.

Oyun Dünyası ve Kopuş

Ender ve Çetin'in aşık olmalarıdan ötürü geliştirdikleri davranışlar,ikilinin geçmişlerinde ve şuaki hallerine sirayet etmiş çocukluk tavırlarının,birlikte hareket etme ve paylaşım tutumlarının açığa çıktığı bir dönüm noktası oluyor.Bireysel özelliklerin farklılıkları,örneğin Ender'in entellektüel ve şair yanının Nihal ile yakınlaşma sürecinde belirleyici faktör olması ve bu özelliğin en ufak kırıntısının Çetin'de olmamaması bile hiç birşeyi değiştirmiyor.İkili büyümenin ve yetişkinliğin aşılmaz düşündükleri duvarlarını her tırmanışlarında düşüp,tekrar birbirlerine tutunuyorlar.Nihal ise anne-babasının ölümünün ağır sancılarıyla yüzleşmesi,hamilelik,kürtaj gibi olaylar karşısında hızla büyüme ve yetişkinliğe adımını attığı her esnada,Ender ve Çetin bu gidişe ayak uyduramama ve geçmişin çocuk ruhunun hafifliğinden kurtulamamaları ile billurlaşan bir hayalkırıklığı içinde kalıyorlar.Ender ve Çetin'in yetişkinliğe geçişte Nihal ile hiçbir paralelllik taşımayan durumların ağır yükü karşısında,Nihal ile kopuşun vurucu gerçekliği ile yüz yüze kalıyorlar.Nihal toplumsal sistem ve değerlerin beklentilerine uygun büyümenin gerekliliğini yerine getirdiği ve artık eski Nihal olmadığı için 'gerçek' yaşamına yani abisinin yaşadığı Berlin'e geri dönüyor.Ender ve Çetin ise,çocukluğun kalıntılarını ortaya çıkaran,yetişkinliğin içine almadığı oyun dünyasının içinde kaybolmak adına Langırt masasını eve taşıyorlar.

Ender ve Çetin'in dört duvar arasında çocukluğun ve oyun dünyasının tasasız,dertsiz ve heyecanlı dünyalarına kapılırlarken,bize de şu iki soruyu sormak düşüyor: Çaresizliğimiz, kapitalist bireycilik karşısında kendi Langırt masasını kurup,yetişkinliğin normlarını reddeden,ona karşı başkaldıran pasivize bir eylem biçimi olabilir mi? Yoksa bizim gerçekliğimizi oyun masalarına mahkum eden,çocukluğun saf gerçekliğinde kalmasını isteyen ataerkil düzenin kendisi mi?


andacyazli@yahoo.com

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder