Çocukluğun havuzunda etrafı saran rengarenk düşlerin konforuyla başımı suya sokup nefes almayı reddediğim günleri hatırlıyorum.Renklerin bir araya getirdiği karışımlarla oynayıp,hayallere dalıp,önümde beni oyalayan her nesneyi, ucu bıçakla yontulu kalemim ve birbirinden ihitişamlı pastel boyalarımla resmettiğim o günlerde; herşeye çocukça anlamalar yüklediğimi,onları yeniden resmetme ihtiyacı duyduğum günlerin nostajisine sarılıyorum.Karşımda gülen,konuşan,ağlayan,bağıran,emir veren,sigara içen,yemek yiyen yetişkin silüetleriyle gönlümce oynayıp,binbir şekle soktuğum,özgürce yüzlerine bakıp kahkalar attığım,şarkılar mırıldandığım zamanları resmettiğim o sanatçı çocuk yıllarımı özlüyorum.Neşelenen,duygulanan arada gözkapaklarından süzülen iki yaşın nehrinde kulaç atan çocukluğun labirentine kafalarını sokan yetişkinler,bazen bana köy insanlarını ve yemyeşil çimlerin arkasına sığınmış yüksek tepelerin resimlerini çizmemi söylerlerdi.Kağıdın orta kısmına yamuk yumuk el hareketleriyle birbirlerine eş çıtalar çizer,etrafını kuşatan uzun otlar yapar ve onları yeşile boyardım.Yaşlı bir amcayı elinde bastonu ile yııların yorgunluğunu taşıyan bir kahvede duvara yaslanıp,demli çayından yudumlarken hayal eder,düşlere dalardım.Yüzünü desenleyen yorgun,yılgın,emektar çizgilerin içinde yaşam denilen kutsallığın onurunu sezerdim.Sarının hüküm sürdüğü buğday tarlalarının saçlarını okşayan ılık bir rüzgara yüzünü dönmüş kadınların hüznüne ortak olurdum.Kafamı yükseklere kaldırıp birbirleriyle omuz omuza veren,dertlenen,gök mavinin huzruyla kol kola giren tepelerin heybetliğinde kaybolurdum.Sanki farkında olmadan bir roman kahramanı yaratır,onun hayal evreninde bir uçtan diğerine savrulur,onunla kır yürüyüşlerine çıkar,merak ettiğim herşeyi bilgeliğinden emin olduğum kahramanıma sorardım.Sanki..sanki..Barba Antimos ile tanışmıştım.Çocukluğun baharında Sait Faik'in Barba Antimos'unu okumuşum ve onunla birlikte büyümüşüm gibi.Nerden bilebilirdim çocukluğun içinde saklı Barba Antimos'un varlığını.
”Barba Antimos'u tanır mısınız?
Barba Antimos,dünya yüzüne düşmüş insanoğlu neslinin,tam seksen yaşına geldiği zaman kendisini bir adada yapayalnız,çoluğundan çocuğundan uzak,duvardaki levhalar kadar tarihi ve onlar kadar canlı bulan duvarcıdır.Ne sandalı,ne ağı,ne al atkısı,ayağında yün çoraplar,gür Maksim Gorki bıyıklarında tüten dumanı kalmıştır”
Barba Antimos'un çehresinde ona anlam katan ve her karışında yaşamın sihirli su damlalarını akıtan duruşunun gölgesinde büyümenin dayanılmaz cazibesine kapılmayacak çocuk yoktur yeryüzünde.Alın terinin kutsallığını;ondan izler taşıyan,hergün önünden geçtiğimiz ıssız sokaklarda yorgunluğumuzu emanet ettiğimiz duvarlara yaslanan herkes hisseder,tıpkı çocukluğun günahsız odalarında hissedildiği gibi.
”Ada'nın omuz verdiğiniz,üzerinde oturduğunuz,seyrettiğiniz,taş attığınız,ayak bastığınız,yaslandığınız,dayandığınız her duvarda onun harcından,onun el emeğinden,terinden birşey vardır.Onun yaptığı duvarlar ne mozaiktir,ne kütük ve taş taklididir.Onun duvarları,iki bin sene evvel yapılmış mütevazi ama arkasında ve içinde,kaba biçimde bir felsefe,yahut da bir aşk efsanesi,belki de bir Yunan tanrısı,her zaman haksızlığa karşı koymuş bir kahraman saklar”
Barba Antimos, içimizde bir yerlerde dalgalanan,savrulan ve etlerimizi acıtan haksızlığın karşısına dimdik dikilebilme direncini sağlar.Onunla ayaklanır,onunla hüzünlenir,onunla zafer kazanırız.Öyle yoğun duyguların binlerce dallara ayrılan çeşitliliğinde filizleniriz ki,kimse Barba Antinos'un her yerimizi kasıp kavuran fırtınalarını dindiremez,yok edemez,karşı koyamaz.Barba Antinos'un kudretiyle büyüyen her çocuk,parçalan yaşamlara,tepelerin ardında yankılanan ana feryatlarına,telaşlı adımların altında bir çınarın dibinde ölüm ile baş başa gözleri kısılan bir güvercine,çöplüklerin ağır kokusunda taze ekmeğin sıcaklığını arayanlara bir kibrit çakar,Barba Antinos'un içinde gezinen çocuğun elinden tutar,mücadelenin dip diri gerçekliğine yürür,korkusuzca.
andacyazli@yahoo.com
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder