6 Mart 2011 Pazar

Sınırları Aşan Erkeklik

Tekil olayların yaşanmışlığı bize bütün hakkında genel bir izlenim edinme şansı verir.Bir eylemin meydana gelmeden önceki haliyle,sonuçlanan şeklini takiben gelişen süreçlerde kıssadan hisse bir farkındalığın kisvesi altına gireriz.Peki bu durum(lar), farklı yer ve zamanlarda çeşitli saiklerle gelişen olaylar silsilesinde aynı etkileri ve sonuçları vereceği anlamına mı gelir? Eğer hayır der ve mekansal vb. farklılıkların özgünlüğünden dem vurup benzerliğin mümkün kılınamıyacağı gibi bir sav geliştirebilirsek,kısmen belli bir noktaya kadar savunulabilir tezler ortaya atabiliriz. Veya evet diyip,yaşananların aktörlerinden bağımsız ontolojik bir tıpatıpçılığın olduğunu savunabilir ve işi evrensel ölçütlere bağlıyabiliriz.Bana sorarsanız her iki faktöründe birarada bulunduğu fakat geniş yelpazede yapısal sorun kisvesinde 'tek' bir parçaya büründüğünü söyleyebilirim.

Bunları neden mi anlatıyorum? Son zamanlarda neredeyse sistematikleşen kadın cinayetleri ve arkasında yatan derin toplumsal dönüşümler.Aslında girmek istediğim konu,bugünün vahşeti altında cisimleşen erkekliğin patolojik dili ve o patolojikliğin doğal sonucunu yaratan kadın düşmanlığı.Dolayısıyla yakın zamanda onlarcasına tanık olduğumuz kadın cinayet ve tecavüzlerinin arka planındaki resme odaklanıp,güncel değil ama birkaç yıl öncesinde yaşanan bir haberle bu konu üzerinde düşünmek istiyorum.

18 yaşında bir genç kız şehirlerarası yolculuk esnasında,otobüsün molaya durduğu bir dinlenme tesisinin tuvaletinde doğum yapar ve bebeği bir çöp tenekesine bırakır.Olayın ardından genç kız:Ailesininin kendisini öldüreceğinden korkup bu durumdan kimseye bahsedemediğini söyler.Ne kadar tanıdık dimi? Benzer olayı ayrıca bir filme de konu olan başka bir coğrafyadan ele alalım.Romanya'da kürtajın yasak olduğu baskıcı Çavuşesku dönemi.Bir genç kız yine benzer korkulardan dolayı yakın çevresiyle paylaşamadığı hamileliğini sona erdirmek için kürtaj yaptırmak ister. Bir başka arkadaşıyla birlikte bulduğu bir doktora yüklüce para ödeyerek bir otelin odasında kürtaj olur.Fakat doktorun para dışında başka istedikleri de vardır.Doktor kadının bedenine sahip olur ve onu kürtajın bedeli olarak gösterir.Kadın, kürtaj sonrasında bebeği tuvalete düşürür ve sifonu üzerine çeker.

Şimdi yazının başına tekrar dönelim.Mekanların ve zamanların derin uçurumla ayrıştığı olayları, gerek arkasındaki toplumsal değişim ve totaliter yapı,gerekse bu yapının üzerinde baştan aşağı kana bulanmış ataerkilliğin kadın düşmanlığı birbirine kenetliyor.Ataerkil ilişkiler ağında;kadının,erkeğin denetim ve kontrolu altında tutulduğu,erkeğin seksüel hazzlarını fetişleştiren bir nesne olarak vücut buluyor.Her daim pasivize edilmesi gerektiği üzerine hem fikir olan erkek iktidar sistemleri, çarksal bir kısırdöngünün
makine işlevini üretiyorlar.Bu çarkın sürekli dönmesiyle kendini üreten,tekrar eden ve hızını alamayıp canavarlaşan erkekliğin dokunulmazlığı,evrensel normları vasıtasıyla kadınlara zulüm ve baskıyı erkekliğin alametifarikası görüyor.Söz konusu Türkiye de Romanya da olsa durum değişmiyor.

andacyazli@yahoo.com

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder