20 Mart 2011 Pazar

Reel'in Jakobenliğinde Sürreal Başkaldırı

İnsanoğlu bulunduğu sınırlar içerisinde rasyonelliği tanımlar.Düşünceler ve akabinde harekete geçen düşünceler pratiği sınırlarla örülü hareket noktalarıyla somutlaşır.Yerelliğin,yaşanılan coğrafyada süregiden geleneksel motiflerin spot ışığında anlam kabiliyetleri belirlenir ve belli normlara bağlanır.Modernleşme denilen 'sınırsızlık' ve' kimliksizlik' süreçleri,yerelliğin içinde hem bir korku hemde ucu gözükmeyen bir aydınlanmanın yaşamsal zeminini oluşturur.Modernleşme serüveni,insanoğlunun kendi kültürel kodlarını bir kenara bırakmasını isterken,aynı zamanda yerelliğin rasyonalizeliğini evrensel çerçeveye oturtmasını ima eder.Böylece gelenekselliğin 'konfor'u içinde yaşam tarzını oluşturmuş bireyin alışkanlıklarını yitirmesi,aklın muhafazakarlığını aşması arzulanırken;onun karşısına ithal edilmiş yaşam pratiklerinin endişesi ve bulanıklığı bırakılır.

'Devam Ederek Gelişmek,Değişerek Devam Etmek'

Sözün bittiği yerin başlangıcına belki de yukarıdaki sözü eklemek gerekir.Modernleşmeden beklenti ve idealize edilen 'modern birey',gelişimin tıpkı gökkuşağını takip eden birey gibi olmasıdır.Her daim peşinde koşulan ama hiçbir zaman ulaşılamayan bir kutsallık,bir kimlik...Bu durum,bireyin aklın sınırlarını aşması,yaratıcılığı tetikleyen entellektüel araçları içselleştirmesi ve karşısındaki kişiye gıpta uyandıracak örnek davranışları sergilemesi olarak kendini ortaya koyar.Aynı zamanda modernleşme gizli bir kibirliliğin de göstergesidir.Kibrin sahibi hayatı 'modern' ve 'modern olmayan' şeklinde kalıplaştırdığı bir ikileme sıkıştırır.Dolayısıyla,yazılı/sözlü olarak belirtilmemiş,hukuki hiçbir dayanağı olmayan soyut düşünce ve yaşam pratikleri, belirli kurallar bütününde tüm insanlığa örnek gösterilen bir tür dayatmacılığa bürünür.

'Aya Seyahat'

Yönetmen Kutluğ Ataman
Kutluğ Ataman'ın yarı kurmaca-belgesel olarak çektiği 'Aya Seyahat' filmi bu çerçevede tartışılacak en iyi örneklerden bir tanesi.Film,1957 yılında Erzican'ın ücra bir köyünde geçiyor.Yerel bir anlatıcının eşliğinde,siyah-beyaz fotoğraflarla görselleştirilmiş hikayede köy halkının ütopik bir düşüncesi hikayeleştiriliyor.Issız yolların güneşte parlayan, ufukta kaybolan bakışların kimlikleştirdiği bu 'kimsesiz' köye,bir milletvekili adayı mühendisin gelmesiyle herşey değşiyor.Köy halkı,bu gizemli 'modern' in Rusların uzaya çıktığı,Parislilerin şunları şunları yaptığı sizin ne farkınız var...gibi beyanlarla,köylünün aklını çeliyor.Köylü,o zamana kadar hiç düşünmediği,gerçekleşmesi mümkün olmayan bir düşle sarsılıyor ve sonunda uzaya yolculuk etmeye,sınırları aşmaya karar veriyor.Film,bunların yanı sıra belli aralıklarla söze giren bazı akademisyen,sosyolog,bilim adamlarının röportajlarıyla ilerliyor.Böylece,birtakım köylünün uzaya gitme hayalleri çerçevesinde 'Türk modernleşmesi' gibi netameli bir konu masaya yatırılıyor.

Sürreal Coşku,Reel Elitizm

Ataman'ın bu sosyolojik çalışması kuşkusuz Jakoben bir modernleşmenin ötekileştirdiği bir halkın kendi rasyonelliğini, gelenkeselliğin araçlarıyla yerle bir ettiği gerçeği,daha doğrusu ütopyası üzerine olduğu için çok anlamlı.Burada ithal edilen modernlik algısının,toplumda yaşayan büyük bir çoğunluk için nasıl bir sürreal nitelik taşıdığını göstermesi açısından da çarpıcı olduğu bir gerçek.Fakat benim söylemek istediklerim,aya seyehat fikri her nekadar imkansızlığın yitik bir düşü olarak karşımıza çıksada içinde sürreal bir insanlık hissi uyandırdığıdır.Reel'in tepeden inmeci,aşağılayıcı,dışlayıcı tüm dinamiklerine karşı başkaldıran bir sürreal erdemlilik benim bahsettiğim.Hem modernleşmenin çarpık dayatmacılığına,hem de sahip olunan değerlerin insanı muhafazasını baltalayan 'kimliksiz' belirsizliğie bir başkaldırı olarak düşünüyorum.Bu konuya bir sonraki yazımda Ahmet Hamdi Tanpınar'ın Saatleri Ayarlama Enstitüsü' ışığında devam edeceğim.

andacyazli@yahoo.com

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder