8 Mart 2011 Salı

Bugün Kendimi Dinlemek İstiyorum

Bugün kendimi dinlemek istiyorum.Hayat dediğimiz sadece sonu başı belli bir bilinmezliğin yolunda,tali yollara sapmak,asfaltı atılmamış kirli,tozlu,ıssız dönemeçlere savrulmak niyetindeyim.Bir tür gizemli ve katran karanlığın varoluşunda,yeni karanlıkları keşfetme gayretindeyim.Doğum ve ölümün çırılçıplak yalnızlığını bir kenara koyup,arada süregiden koşuşturmaların görünmeyen yalnızlığını deşme niyetindeyim.Dedim ya;bugün kendimi dinlemek istiyorum.

Zaman insanı yalnızlaştırır.Akıp giden duru, kimi zaman azgın sulara uyum sağlama gayretinde anlayamayız yalnızlığın heybetli diriliğini.Bazen akıntıya karşı gelme tenezzülünde bulunmak istediğimizde,paralelimizde akan başka yaşamların kendi gerçekliklerine tanık oluruz.Zamanın yüzümüze tokat gibi çarpan gerçekliğidir bu.Yalnız değilsindir yalnızlık koşusunda.Kimi zaman yanından hızlıca giden birine elini uzatır, tutulmasını istersin.Sanki kimsenin bilmediği bir gerçekliği onun kulaklarına fısıldamak ister gibi.Yalnızsın,yalnızız hepimiz diye.Bazen de bir başka el uzanır; senin egolarınla var ettiğin,sığınaklarını oluşturduğun,gayelerin için savrulduğun yolculuğuna.Tutabilirsen şanslısındır.Tutamazsan beklersin bir sonraki seferde bir başka elin haykırışını.

Karlarla kaplı, sonsuzluğa kanat çırpan yollarda ansızın karşına çıkan bir çocuğu fark edebilirsin mesela.Göz göze gelirsiniz.Gözleri yorgunluğun ağırlığında buğulanmış,elleri saflığın yitiminde nasırlaşmış,teni yoksulluğun girdabında solmuş gerçeklikle bakışırsın bir süre.Biraz dikkatli bakarsan, buzlu bir donukluğun içinde saklı ateşin kavurucu sıcağını görebilirsin belki.Çıktığın yolculuğun azgın suları seni; yalnızlığa terk edilmiş minik bir elin dokunuşundaki tılsımlarla irkitebilir,akıntıya bütün enerjinle set vurmayı sağlayabilir belki.

Sakin bir taşrada kaldığın otelin penceresinden, aralar gözlerin masmavi suların ufkunu.Kıpırtısız,dupduru bir huzurun dinginliği seni rahatsız eder peşi sıra.Meydan okur tüm mazine.Hayatının tipik izdüşümüdür çünkü o durgunluk.Huzurun ölüm ile eşdeğer güzelliğidir.Geçmişin kirli,hunharca akan sularından geriye kalan ölüm sessizliğidir.Yılların zindanlarda hayatı değiştirmek uğruna geçmiştir.Akıntıya karşı gelebilmenin, ölümün elikolu bekleyişi ile ödüllendirilen zalimliğin maviliğidir sana sunulan.Beklersin sabırla ölümü;ahşapların aşındığı,duvarların rutubetleştiği loş,solgun odada.Yıılar önce okuduğun bir Rus romanından aklında kalan bir kadının kurtarıcı elinin, omuzlarına dokunduğunu hissedersin.Kadının da tıpkı senin gibi,loş bir odada masmavi dinginliğe gözlerini diktiğini anlarsın.Yalnızlığın paylaşılmışlığı ile tutkunun depreştiğini hisseder,dokunuşların iyileştirici etkisinde uyanamazsınız bir süre.Birbirine değen ellerin ölümün huzurunu delen,dingin maviliği harekete geçiren azgın dalgaları çağrıştıran gücüyle sarılırsınız sıkı sıkı.

Hayat denilen sonu başı belli bilinmezliğin yolunda;tali yollara sapan,akıntının çırpınışlarında bir süre duraklayıp etrafa bakabilenlerin karşısına çıkmıştır solgun bir çocuk veya ölümün son durağında ansızın çıkagelen bir kadın.Ellerin uzandığı yerde yeni bir hayatın türlü çiçeklerlerle örülü bahçesine ekilmiştir çocukların saflığı,aşkın yüceliği.Bahçede dolaşmak,kokulu,neşe saçan çiçeklerin zenginliğiyle huzurun mekanında kaybolmak, bir çocuğun bakışlarını sezmedede yada bir kadının zarafetine teslim olmada saklı.Dedim ya;bugün kendimi dinlemek istiyorum.

andacyazli@yahoo.com

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder