Yekta Kopan 'Bir De Baktım Yoksun' adını verdiği öykü kitabının 'Portobello 22' öyksünde,Londra tatiline çıkmadan önce babasından büyük övgü ve hevesle hediye aldığı 'Saatleri Ayarlama Enstitüsü' kitabını bu duygular eşliğinde ele alıyor.Sanki bir tür baba-oğul sırrının satırlara dökülmüş gizi gibi karşımıza çıkıyor kitap.George Orwell'in evinin bulunduğu 'Portobello 22' sokağının bakımlı,üstünde turistlerin ışıltılı ve meraklı yüzlerinin bütünlediği kaldırımında oturuyor halde kitabın sayfalarına dalarken,o çok sevdiği anlaşılan iki yazarın (Orwell ve Tanpınar) karşımından oluşan tarifi imkansız zevk sanatını, babasının ölümsüz söz nasihatlarıyla bir araya getiriyor..Ortaya çıkan şey ise;büsbütün Tanpınar'ın evrensel gücünün bir başka yazarın evinde 'mekansallaşması' ile sentezlenen benzersiz baba-oğul hikayesi oluyor..
Tanpınar'ın ölümsüzleştirdiği eserin doğasına denk düşen;bir amaç uğruna bir arada olabilmenin 'güven' ve 'inanç' erdemliliği ile mekansallaşması insana özgü böyle bir hakkaniyetin sınırlarını çizmiş oluyor.Hayatın çetrefilli dönemeçlerinde yokoluşun bir tür 'varoluş' olduğu,tüm umutların yitirildiği,hayallerin terk edildiği,tüm yaratma kabiliyetlerine şerk vurulan bir dönemde,karanlığın içinden doğan parlak bir ışığın izleriyle mekansallaşan yaşamların saadetine teslim ediyor bizleri.
Şimdi düşünüyorum da,herkesin kurduğu,içinde kendisini ve çevresini dizayn ettiği,fikirleri,anıları ile zenginleştirdiği bir 'Saatleri Ayarlama Enstitüsü'sü vardır mutlaka.Yekta Kopan'ın cılız bir güneşin hafif rahatsız edici parıltısının ardında kimibilir hangi hayallere daldığı George Orwell'in evi karşısnda oturduğu kaldırımın kenarı mesela.Kendimi düşüncelerin kaygan yokuşundan aşağı bıraktığım da,baba nasihatının gelenekselleşmiş algısından kopuk edebileşen bir baba-oğul diyaloğundan,yabancı toprakların tedirginliğini tersyüz eden bir yazarın evinin sokağında arındırılan sıkıntılardan,unutulan dertlerden tutun da,yazgısı belirlenmemiş, küçük dokunuşların cinsel kıpırdanışları ile vuku bulan acı soslu 'aşk' karşılaşmasına kadar ileri giden bir mekan.
Sanatın,entellektüel üretimin herhangi bir parçasında olmazsa olmaz bir konuma oturan Tanpınar'ın romanı,yönetmen Kutluğ Ataman'ın da evini ziyaret ediyor.Bahçesini marjinalize olmuş insanlığın renkleriyle süslediği sanat dünyasını, belki de tanımlayan,durulaştıran ve cisimleştiren o üç kelime oluyor;'Saatleri Ayarlama Enstitüsü'.Ataman'ın web sitesinin de ismini paylaşan bu roman (http://www.saatleriayarlamaenstitusu.com/site/main) belli ki Ataman'ında özgünlüğünde önemli bir yere sahip.Tekrardan düşüncelerimin akışına teslim bayrağı çekiyor ve ekliyorum.Perihan Mağden romanından uyarladığı 'İki Genç Kız'(2005) filminin,şuurunu kaybetmiş,hayallerin kalın duvarına toslayan düşlerin efendiliğinin günümüz dünyasında uçurumun kıyısında küçük bir dala tutunan iki kızı düşündükçe...1950 lerin yaşandığı küçük bir 'köy' ün 'küçük' dünyalarını devesa özgürlük ormanına çeviren 'Aya Seyahat'(2009) ın dokusunu düşünürken...
Birde kendi dünyamın hezeyanlarından,durağanlığın hüküm sürdüğü boşluğun homurdusundan,sığınılan küçük barınakların aldatıcı pembeliğinden kurtaran, hakkaniyetin o üç kelimeye sığan büyüsüne ne demeli? En iyisi mi! Tanpınar'ın herkesi içine aldığı müessesesinin, sesi duyulmayan duvarlarına kulak kabartalım.
andacyazli@yahoo.com
Yukaridaki satirlarin yazari'da zamaninda portobello sokaklarinda az vakit gecirmemistir! Ben bizzat gordum kendisini nitekim.
YanıtlaSil