23 Şubat 2011 Çarşamba

Çoğunluk

Eril otoritenin kıskacında topluma sirayet ettirilen kodlanmış öğretiler,aile dört duvarının terbiye odalarında sağlanır.Zihinlerde tasarlanan mutlu yüzler şablonu altında ataerkil dilin patolojik her bir unsuru normalleştirilen kıvamında enjekte edilir.Ailenin arz-ı endam ettiği kavramların 'kutsal' dinamikleriyle anlam kabiliyetimizi oluşturduğumuz bir dünya tasavvufu ortaya atar.Ailenin kutsallığı denilen ezberiyenin yekpareliği bu vesileyle mahremleşir.Enjektenin kimi zaman 'milliyetçilik' dozajında erkekliğin heybetli dokunulmazlığı ile sentezli vurulduğu,kimi zaman da bu karışımın 'yüce' birlikteliğinden  'overdoze' a erişen, bir tür ölüm ile eşdeğer 'faşizan' reflekselerin tezahür ettiği bir vuruşa dönüşür.Bu zaviye ile tahayyül edilen toplumsal yapı,kendiliğinde iki kutupsallığın doğmasına neden olur.Tamamiyle ak ile karanın çizildiği netliğin taraflarını koyulaştıran 'biz ve 'ötekiler'..

Venedik Film Festivalin'de ilk yapımlara verilen 'Geleceğin Aslanı' ödülünden sonra Antalya Altın Portakal Film Festivalin'de de 'En İyi Film','En İyi Yönetmen' ve 'En İyi Erkek Oyuncu' ödüllerini alan Seren Yüce imzalı 'Çoğunluk' sınırlarını 'biz' ve 'ötekiler' in çatışmalarından doğan;ataerkil ve onu üreten otoriter eril yapının kurallarını 'aile' çatısı altında çiziyor.Filmin baş karakteri, Milliyetçi-muhafazakar nosyon ile yüklü,tamamını kendi kutsal değerleri ile hiyerarşileştiren bir babanın tek çocuğu olarak karşımıza çıkan açıköğretim öğrencisi Mertkan.Çevresinde olup bitene bir türlü anlam veremeyen,babasının emir telakkiliğine soyunmuş,annesinin pasif tavırlarına kayıtsız,çevresindekilerin dolaylı-dolaysız baskılarına boyun eğmiş bir karakter şeklinde vuku buluyor.Daha filmin açılış sahnesinde ormanda babasıyla yapmış olduğu yürüyüşün,babasının arkasından bastığı yerleri takip eden,eve varıldığında antrede çıkartılan ayakkabının bile aynı şekilde tekrarladığı tavrı, Mertkan'ın büründüğü rol modeli nin tüm teferruatlarıyla benimsediği erkeklik hallerini ortaya çıkarıyor.'Çoğunluk' un açılış sekansı bu vesileye derdini daha baştan belli etmiş oluyor.

Mertkan'ın bu 'çoğunluk'a mensup ilişkilerin gerekli ritüellerini belli noktlarda yerine getirse bile,filmin tamamına hakim bir isyan tufanını da içinde bir yerler de estiğini gözlemleyebiliyoruz.Bunun belki de somutlaşan en hakim hali,Merkan'ın bir fast food dükkanında tanıştığı Sosyoloji öğrencisi kız arkadaşı.Çekingen bakışlar,soğuk ve ürkek birkaç kelimenin biraraya geldiği konuşmalar ile başlayan ilişki,Mertkan'ın daha sonraları vicdan muhasebesine dönüştüreceği sonlanmayla bitecek bir  ilişkiye bürünüyor..Mertkan'ın kız arkadaşı tam olarak çoğunluğun tahayyül ettiği 'biz' dünyasının dışında bir 'öteki' olarak karşımıza çıkıyor.Etnik,dini ve iktisadi olarak 'yabancı' ve 'tehlikeli' duruşu her halinden belli olduğu düşünülen kız, çoğunluk zihniyetin zaviyesi altında ikircikli bir ruh altında kalan Mertkan'a gideceği yol hakkında seçenek gösteriyor.Merkan'ın babasının 'birlik ve beraberliği' ni tehtit ettiği düşündüğü bu kız hakkında sarf ettiği 'Elhamdülillah Müslümanız,Türküz.Ailemize yakışır kişilerle dolaşman lazım.Kiminle yatıp kalktığına dikkat etmen lazım.Bu tip gibiler vatanı bölme derdindedir' sözleri ikircikli halaturiyeyi keskinleştiren ve Mertkan'ın enjekte edilmiş vücudunun hafif ayılmasını sezen otorite'nin acil alarma geçirdiği reaksiyonlarını gözlemleyebiliriz.

Sınıfsal ve etnik tahakküm'ün payandasını oluşturan tamülsüzlük,karşı tarafa karşı nefret ve ötekileştirme eğilimleri Mertkan'ın kız arkadaşı üzerinden bu sefer arkadaşları tarafından yapılıyor.Arkadaşı'nın dediği 'ha Çingene,ha Kürt,ha Komünist' hepsi aynı nasıl olsa,ya da erkekliğin diliyle kolayca sarılabilen cinsel saldırganlığın faşizan salyaları iki dudak arasında akan 'Leş karılar...Bunlara çakıcan..' gibi aşağılayıcı ve saldırgan nefret'in nasıl ileri boyutlara erişebileceğinin de göstergesi oluyor.Filmde karşımıza çıkan bir diğer nefret öznesi ise 'taksi şoförü'. Mertkan'ın suçlu bulunduğu bir kazadan hakkını arayan adamın, gerek sınıfsal gerek se kültürel konumu çoğunluk tarafından nefret silahlarının çekilmesine yetiyor.Mertkan'ın babasının ofisine gelip arabasının tamirinin iyi yapılmadığını anlatmaya çalışan adamın, lafı dinlenmeden yaka paça dışarı atıldığın görüyoruz.(Erkan Can'ın harikulada performansı ile benzersiz bir yan karaktere bürünen 'taksi şoförü, Mertkan'ın filmin sonuna doğru göstereceği vicdan muhasebesinin de taşıyıcısı oluyor).Evlerine gündeliğe gelen temizlikçi Şükriye Hanım'ın sürekli olarak aşağılanıp,horlanması ve sonrasında korkunç bir kazada çocuğu ile ölüme gitmesi aile'de (annenin ağlaması ve olayı kısaca anlatması dışında) hiçbir tepkiye neden olmuyor.

Babası'nın sıkı tembihleri ve oğlundan duyduğu endişeleri,çevresinin bir an önce 'kutsal vatani görevi' ni yerine getirmesini emreden serzenişleri,kız arkadaşın'dan ayrılması Mertkan'ın çoğunluk dünyasının dışalyıcı ateş çemberine doğru yavaş yavaş çekmeye başlıyor.Yoldan çıkmanın tehlikeli sınırlarında bocalayan bir çocuğun terbiye ellerle yeniden hizaya çekilmesi,Mertkan'ın babası tarafından Gebze'deki şantiyesine  gönderilmesiyle başlıyor.Mertkan'ın baba ve sınıfsal otoritesini bir nevi içselleştirdiği ve dokunulmazlığını statikleştirdiği şantiye'de,aralarında Kürtçe konuşan işçileri azarlamasıyla şiddet diline sarıldığı sınıfsal cenderesinin içinde kayboluyor. Mertkan'ın bu haraketi, snıfsal ve etnik duruşunu ortadan ikiye ayırdığı kumaş parçası gibi bölüyor ve çoğunluk'un kutbuna yerleşiyor.Ötekiler'in tarafından gelebilecek saldırıların sınıfsal duvarlarına sığınmayı ihmal etmiyor ve babasından silah istiyor.

Mertkan zihnin paslanmış kapılarının ardına fırlattığı duyguları,kırmız çizgiyle netleşen çoğunluk sınırlarından sadece bir kere rüyada 'vicdan' giysisiyle çıkıyor.Taksi şoförüne ağlayarak sarılması;tüm çoğunluk mensuplarının üzerinden geçtiği,insanlığın ve insan kalabilmenin erdemliliğinin yoksayıldığı,sindirilen bir neslin tüm acılarının ortak gözyaşları haline getiriyor.Filmin afişinde soğuk-mavi fonda kadrajlanmış boş sandalye ve masanın üzerindeki televizyon ile metaforlaşan aile tablosu,mutlu bir akşam yemeği eşliğinde yerine oturan rayların saadeti bize ister istemez Michael Haneke sinemasına ve korunaklı orta-üst sınıf karakterlerinin mahsus kaderlerine göz kırpıyor.Diğer bir deyişle,Mertkan'a gönderilen silahın birgün akşam yemek sefasını bozabileceği Saklı (Cache-2005-Haneke) filmine.


andacyazli@yahoo.com

1 yorum:

  1. Cogunluk bu iste ya, plastik masa & sandalye, 37 ekran balkonda (karasal yayin) cekirdek ve kutsal aile. Sorun iste bu kutsal aileyi nasil parcalariz? o pjamali baba ne zaman gidicek evden? Kapitalizm halleder onlari da, ben o kadar bekleyemem

    YanıtlaSil