1 Şubat 2011 Salı

2010'un Sineması

Geçen yılın sinema adına yaşananları hatırlamak,üstüne düşünmek ve beğeni kriterlerini belirlemek biz sinefiller için önemli bir olay.Çeşitli dergilerde ve sinema kuruluşlarınca, geride bıraktığımız bir yılın kapsamlı analizler ve subjektif değerlendirmeleri geleneksel bir hale bürünmüş durumda.Bu bağlamda yılın öne çıkan popüler filmleri,bağımsız yapıtlar,vizyon şansı bulamayanlar,yerli yapımlar,ilk filmlerini çeşitli festivallerde duyurmaya çalışan genç yönetmenler,büyük bütçeli hollywood filmleri gibi geniş yelpazede bir değerlendirmenin varlığı önem kazanmakta.

Geçtiğimiz yıllarda olduğu gibi bu yılda vizyonda yer edinmiş filmleri mercek altına alarak,vizyona girmemiş ve ya birşekilde vizyon dışı kalmış filmleri de ayrı bir yazı konusunda ele alacağız.Yazının sonunda göreceğiniz ilk 10'a giren listeleme bu yılın vizyon kapsamında filmler için geçerlidir.Bu yazı çerçevesinde değerlendirmeye gerek duymadığım,daha açık ifadeyle sanat merciinde yer amadığını düşündüğüm yapıtları es geçeceğim.Ele almaya çalışacağım filmler,sadece benim değil bilinen bazı sinema odakların da (Altyazı,Merkez Sinema,SİYAD vs) merkezinde olduğu filmler.

Barton Fink
Bu kısa girişten sonra,bu yılın belkide en önemli sinema olayı olarak düşündüğüm Coen Kardeşler'in Ciddi Bir Adam (A Serious Man) filminini ayrı bir analize tutma gereği duyuyorum.Hemen her filminde yarattıkları karakterler ve olay örgüsüyle oldukça 'özgün' bir konumda bulunan üstadlar,dramatik unsurlarla besledikleri felsefi alt metinleri filmlerine mizahi bir mizansenle yedirmeyi başarıyorlar.Yakın zamanda hatırlayacağınız üzere İhtiyarla Yer Yok filminde, şiddetin ve iktidarın sarmaladığı kısır döngülerin ortasında, kirlenmeden kalabilmenin vatansızlığını Ed Tom Bell (Tommy Lee Jones) un bedeninde estetize ettikleri gibi,benzer düsturlara sahip başka kavramları aynı üslup ve mizah örgünleriyle diğer filmlerine de yansıtıyorlar.Örneğin 'Barton Fink' de cehennemmin tasvir edildiği otel odasının,bir yazarı zihinsel,bedensel ve duygusal her türlü tahakküm altına alan değer sistemlerine tekabül eden varlığı metaforik bir yapıya bürünüyor.Bir başka filmi 'Fargo' yine 'İhtiyarlara Yer Yok''a benzer biçimde şiddet tekelinin hapsedildiği küçük bir taşranın kendini üreten mekanizmalarının somut varlığı yani, 'çanta dolusu para' metaforu karşımıza çıkıyor.

'A Serious Man (Ciddi Bir Adam)' filminde ise,taşranın dar kalıplarına sıkışmış mizah ile örülü bir şiddet döngüsünün yerini,küçük ilişkiler yumağında sorunlarla başedemeyen bir profesörün sıkışmış tekdüze mekanı alıyor.Coenler her filmlerinde olduğu gibi,dar bir alana hapsettiği kahramanlarıyla ve türlü değerleriyle olabildiğince dalga geçiyorlar.Bizi çözülemeyen bir girdabın içine hapsederek onlarla aynı 'kaderi' paylaştığımız muhafazakar beklentilerin yanılgısını yaşatıyorlar.Rasyonelize ederek ve ya metafizik bir dogmatikliğe sarılarak anlamaya,içinden sıyrılmaya çalıştığımız olaylar mertebesini yerle bir eden muğlaklık ve çözümsüzlük ile  hepimizi köşeye sıkıştırıyor ve şu soruyu soruyorlar.Acaba uğruna mücadele ettiğimiz tüm olayların karmaşası bir fırtına ve ya ölümcül bir hastalığa yakalanmanın umutsuzluğu ile yerle bir olursa o zaman geriye ne kalır? Coenler, Ciddi Bir Adam'daki Larry'nin yaklaşan fırtına karşısında,Fargo ve İhityarlara Yer Yok'un dolu bir çantanın peşinde koşan amaçların bir bir ölümü ile bu soruyu bir kere daha sıkılmadan sormayı sürdürüyor.

A Serious Man
I.Dünya savaşı arifesinden hemen önce bir Alman kasbasında çocukların gözüyle faşizme giden yolun vahşetini anlattığı son filmi 'Beyaz Bant ile bu yılın tedirginliğini yansıtan diğer bir isim Michael Haneke.Üstadın filmlerinin kısa bir analizinin bile bu yazıyı fazlasıyla aşabilecek yapısının bilinçli refleksiyle,bu başyapıt hakkında söyleyeceklerimle sınırlı tutuyorum yazımı.1913 yılında bir protestan Alman köyünde geçen hikaye,çocukların evde ve dışarıda otoritenin tüm baskısının belirleyici güç olarak ortaya çıkardığı birtakım şiddet olaylarının izini takip ediyor.Haneke,babalardan sürekli bir biçimde dayak yiyen,cezalara çarpırtılan çocukların yetiştiği dünyanın 'Nazi' faşizminin hazırlayıcısı olan bir toplum tahayyülü ortaya atıyor.Yaşanan/yaşanılacak vahşeti anlamak için çocukların yetiştiği değer sistemlerinin varlığını kavramak gerektiğinin altını çiziyor.Haneke, bizlere totaliter rejimlerin toplumsal temellerinin mhafazakar aile değerlerinin şekillendiğini bir dünyayı, siyah,beyaz görüntülerin büyüleyici  evreniyle harmanlayarak yılın en iyilerinden birini bizlere armağan ediyor.
The White Ribbon

Yılın önemli bulduğum diğer filmlerin arasında, ilk filmiyle Altın Portakal'da ödül yağmuruna tutulan Seren Yüce'nin 'Çoğunluk'u,üçlemenin en keyifli ve Pixar'ın marifetlerinin doruğu Toy Story 3 (Oyuncak Hikayesi 3),Pedro Almodovar'ın Kırık Kuçaklaşmalar ve Semih Kaplanoğlu'nun Yusuf üçlemesinin son filmi 'Bal' bu yılın diğer öne çıkanlarındandı.Ayrı bir yazıda bu filmlerin detaylarına inmeyi düşünüyorum.Ayıca geride kalan yılın ardından sırasıyla beğenilerimi oluşturan ilk 10'luk listemi sizlerle paylşamak isterim.Eğer sizinde oluşturduğunuz listeniz varsa benimle paylaşabilirsiniz.Teşekkür ederim.

Kırık Kucaklaşmalar
YILIN EN İYİ 1O FİLMİ
  1. BEYAZ BANT
  2. SİHİRBAZ
  3. CİDDİ BİR ADAM
  4. BAŞLANGIÇ
  5. OYUNC.HİKAYESİ 3
  6. HAYATA ÇALIM AT
  7. KIRIK KUCAKLAŞMALAR
  8. ÇOĞUNLUK
  9. KOSMOS
  10. BAL
andacyazli@yahoo.com

    Hiç yorum yok:

    Yorum Gönder