Edward Hopper'ın 'Nighthawsk' tablosu |
Yazımın başlığı hüznün başyapıtı 'Lost in Translation' filminin türkçe isminden almakta. İletişimin manevi kozmik gücüne sarılmak isteyen iki insanın bir bar masasında karşılaşmaları kadar insanı etkileyen bir sahne olamaz.Hüznün ve çaresizliğin demir kapısı,haykırışların engin evreni iki halaturiyenin o karşılaşma anı.Soffie Coppola zamanın akışına ayak uyduran bir mucizeviyi sinema ile,Edward Hopper ise zamanı durdurarak aynı mucizeviyi resim ile ortaya çıkarmış.Sanatın evrenselliğni hüznün ve yalnızlığın buluşturduğu iki yalnız adamla kanıtlayan iki muhteşem eser.
Sırtını bizlere ve geceye dönmüş bir adamın hayat izdüşümü sanki tüm çıplaklığıyla hayatın yıpranmışlığına bir sırt çevirmenin metaforuna dönüşüyor.Geride kalanlar;pişmanlıkar,kaybedişler,ayrılıklar ile bütünleşen bir geçmişe sırt çevirmenin hali.Tükenmişliğin ve hayata devam etme zorunluluğun payandasını oluşturan çelişkiye hayat dediğimiz şeylerin vücut bulan yapısı.Hepsi Hopper'ın resminde anlam buluyor.
Metalaşmanın ve medeni tahakkümün tüketim ile yoğrulan gündeliğin ritüellerine tutunamayan,hafif jazz müzüği ile renklenen otelin tenha bir barında viskisini yudumlayarak yalnızlığa içen bir adam.Öyle bir ruh haliki kabusun tam ortasında bağırmak isteyipte bağıramamanın kıskacına sıkışmak gibi.Onu tüketen, burjuva sığınağını geride bırakıp gidememe cesaretsizliği değil,gidilecek yolda yalnızlığın korkutucu gerçekliği.Bu çelişkinin hayata geçtiği Los in Translation filmi işte böyle bir çıkışsızlığın resmi.
Lost in Translation |
halen küçük bir ışık huzmesinin varlığı ile arkalarını dönüp birbrilerine tekrardan bakmanın yalvaran çağırışları.
Hepimiz okadar çaresiz ve zayıfızki gözyaşlarımızın kurumasına fırsat vermeyen karmaşa dünyasının huzurlu yatağına girmeyi tercih ediyoruz.Tercih ettikçe ya arkamızı dönüp o acıklı bakışların yıpratıcılığa boyun eğiyor,yada yüzümüzü kaplayan bir foterin yarı karanlığına esir eden bir bilinmezliğin geleceğine sürükleniyoruz.
andacyazli@yahoo.com
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder