2 Şubat 2011 Çarşamba

2010 Vizyon Dışı

Geride kalan yılın sinemasal notlarını tutmak her nekadar anlamlı bir 'duyarlılık' ın neticesi olsada,bu durumun vizyon içi ile sınırlı tutulması en büyük handikap gibi gözüküyor.Nede olsa sermaye erkinden bağımsız olarak yürüyemeyecek büyük bir sektörden söz ediyoruz.Dolayısıyla önceliklerin bağlayıcı ve belirleyici olduğu piyasa ortamında,büyük bütçeli veya bir şekilde geniş kitlelerce ilişkisi pragmatist sınırlılıkta çizilen filmler öncelikli olarak belirleniyor.Tek tip sinema salonlarının hegemonyası altında ezilen birçok sinema üretimi ya yeteri kopya sayısına erişemediğinden,ya da sınırlı bir kitleye sahip karakteristliği ile hasameti okunamaz hale geliyor.

2010 yılı vizyon filmlerinden önemli bulduğum birkaç filmi (The White Ribbon,A Serious Man..) önceki yazımda kısa bir değerlendirme kapsamında geçirdiğim, bugün asıl olarak adı daha çok festivallerde duyulan ve aralarında tür,mekan, dramatik gibi yapılarla ayrılan geniş bir yelpazede birkaç filme değinmeye çalışacağım.Böylece sinema hassasiyetimin sorumluluğunu yerine getirmekle birlikte, daha önemlisi sanatın içini boşaltan,beğeni ve zevkleri piyasa mantığına göre formüle eden ve ticari mantalitenin 'sanat' kavramını 'eğlence' ye indirgemeye çalışan mekanizmalarına karşı bir çift söz söyleme erdemi geliştirmedir.

Yılın alternatif vizyonuna ilk olarak 'Akvaryum (Fish Tank)' filmini gösterebilirim.Andre Arnold'un Kırmızı Yol'un ardından (Red Road,2006),Essex'teki banliyölerde geçen son filmi,ergenlik yıllarının çatışmaları ile başetmeye çalışan,aynı zamanda sorumsuz annesi ve genç sevgilisi arasında iyice sarsılan dans tutkusu 15 yaşında Mia'nın hikayesi.Mia'nın hayatı, eğlenceye ve sekse düşkün kayıtsız bir anne ile,onun genç sevgilisinin 'baba' ve 'sevgili' figürlerinin biraradaki karmaşasının hali arasında öfkeye ve kontrolsüzlüğe doğru evrilişinin öyküsü.

Fish Tank
Mia'nın öfkeye sebep olan iç-dış çatışmaları,onu tutkusu olduğu dansa yönlendirmektedir.'Dans' Mia için bir kaçışın sembolüdür.Mia'nın dans ve prova için boş bir apartmanı seçmesi,bu durumu somutlayan bir göstergedir.Ergenliğin boğucu ve inişli-çıkışlı ruh karmaşasının içinde,kendisine sığınak olarak seçtiği bir diğer simge ise annesinin sevgilisidir.Fakat eşzamanlı olarak çıkışsızlığının anahtarı olarak gördüğü 'dans' ve 'annesinin sevgilisi',Mia için hayalkırıklığının,aldatılışın simgeleri haline gelecektir.Söz konusu iki simgeden biri olan 'dans',Mia'nın katıldığı bir yarışmanın seçmelerinde 'kadın bedeni' üzerinden kar elde etmenin,yani kapitalist ilişkiler ağının parçası olarak,diğer simge 'annesinin sevgilisi' benzer şekilde Mia'nın bedenini satın alıp kandırma şeklinde gerçek yüzünü ortaya çıkaran ataerkil ilişkiler ağını oluşturcaktır.Sonuç olarak Mia'nın sığınak olarak gördüğü 'özgürlükler, onu kapitalist ahlak sınırları içinde hayalkırıklığının sarsıcı gerçeğiyle yüzleşticektir. Böylece Mia büyüyecek ve deneyimleri doğrultusunda 'yeni bir hayat' ın mimari olma olgunluğuna erişecektir.

Bong Joon-ho'nun 'Ana' filmi
Bir başka film olarak, son zamanlarda Güney Kore sineması ile birlikte anılan isim Bong Joon-ho'nun yeni filmi Ana (Modeo).Bong Joon-ho,Cinayet Günlüğü (Salinui chueok,2003) ve Yaratık'tan (Gwoemul,2006)'tan sonra,merkeze takıntılı bir anne-oğul ilişkisini yerleştirerek benzer filmlerden kısmen ayrılan 'özgün' bir cinayet hikayesi anlatıyor.

Köpek Dişi (Kynodontas)
Şiddeti ele alış itibariyle Haneke sinemasının kalıplarıyla karşılaştırılan Yunan filmi Köpek Dişi (Kynodontas),dışarıya tamamiyle kapalı bir evrende çocuklarını orta sınıf ahlak değerleriyle yetiştirmeye çabalayan bir ailenin filmi.Tedirgin edici atmosferiyle Haneke sinemasından izler taşısa da,zorlama yapısı ve metaforik dayatmalar ile birçok Haneke sinemasının yanında zayıf kalıyor.Yine de keşfedilmeye değer bir film.

Mafyatik ilişkilerin 'otorite' temelinde hiyerarşsini kurduğu Fransız hapisanesindeki Arap asıılı bir göçmenin, hiyeraşinin alt katmanından üst'e doğru yükselişinin bedellerini ve engellerini anlattığı 'Yeraltı Peygamberi (Un Prophete) diğer öne çıkan filmlerden bir tanesi. .Zorla işlettirilen bir cinayetle bu ilişkilerin ortasında kalan Malik 'Peygamberlik' mertebesine yükselirken,ilk işlediği cinayetin kurbanının halüsülasyonuyla bir iç çatışamnın, daha açık ifadeyle içindeki eski ve yeni'nin mücadelesinin kırılgalıklarını yaşıyor. 'Peygamberlik' mertebesi ise,geçmişin saflığından geleceğin 'zalim' liğine dönüşümün metaforik yansıması oluyor.Filmde ele alınan 'bireysel' dönüşümün toplumsal temelde izdüşümü, eskinin yeniye karşı kaybedişinin belirsizliği olarak anlam yaratıyor.

Henüz vizyon şansı bulamayan bu filmler,önümüzdeki aylarda kısmende olsa sınırlı kopya ile belli yerlerde vizyona girebilirler.Fakat bu olsa bile sinema salonlarını esir alan torpilli yerli bombardımanlar (New Yorkta Beş Minare,Kutsal Damacana vs) ve büyük bütçeli ne idüğü belirsiz hollywood filmleri, kan fetişizminden beslenen korku furyası,seyircinin bu tarz filmler ile ilişkisi kurmasının önünde çok büyük engel teşkil etmekte.

Not: Önceki yazımda geçen yılın İlk 10 filmini listelerken,sizinde görüşlerini burada paylaşacağımı söylemiştim.Gönderilen her değerlendirmeyi yazılarımın sonunda görebileceksiniz.Değerli dostum Ali Özden'in sinema ile olan yolculuğunun küçük bir kanıtı olan ilk 10 luk listesini sizlere sunuyorum.

         Ali Özden
  1. Ciddi Bir Adam
  2. Sihirbaz
  3. Beyaz Bant
  4. Oyuncak Hikayesi 3
  5. Hayata Çalım At
  6. Çoğunluk
  7. Başlangıç
  8. Bal
  9. Zindan Adası
  10. Sosyal Ağ

     andacyazli@yahoo.com          

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder