16 Aralık 2011 Cuma

Kierkegaard:Özgürlük Düşkünü Bir Erotist

Danimarkalı felsefeci düşünür Soren Kierkegaard'ın kendisini özgürlükçü erotist olarak tanımlayan bir baştan çıkarıcının günlüğünü ve mektuplarını konu ettiği kitabı ”Baştan Çıkarıcının Günlüğü”, birçok açıdan ”baştan çıkarma” uğraşının derinliklerinde gezinerek, aşkın karmaşık doğasını inceleme yoluna gidiyor.Kierkegaard'ın etrafında büyük dikkat ve itinayla dolaştığı; aşk,evlilik,nişan,etik,estetik gibi kavramların,bir baştan çıkarıcının teori ve pratik uygulamalarının uyuşumunda nasıl bir yer edindiği sorusu,kitabın büyük bir kısmını dolduran günlük ve mektuplarda ahenkli bir bileşimin bütünselliğini oluşturuyor.Mektuplarda gerçek isminin Johannes olduğunu öğrendiğimiz bu baştan çıkarıcının,tesadüf olarak gördüğü ve hoşlandığı Cordelia isimli bir genç kızın yaşamına sirayet edişinin kademe kademe kodlandığı günlüklerin izinden bir aşk ilişkisinin doğuş ve bitiş süreçlerinin içinde buluyoruz  kendimizi.Akıcı bir edebi dille yazılan bu bölümler gayet olağan ’aşk romanı’ sosu ile bezeli günceler şeklinde.Başlangıçta her ilişkinin sistematik yasasına uyumlu bir ilişki biçimiyle karşılaşıyoruz; ilk karşılaşma ile başlayan karşılıklı iletişim ve etkileşim yansımalarıyla berraklaşan,anlık ve sezgisel hissiyatlarla alevlenen,yasalarla meşrulaşan ama aynı zamanda, her bir katmanın özgül yapısında iç içe girmiş sayısızca etmenin varlığını sürekli diri tutan bir birliktelik bu.Hemen belirtmeli ki,böylesi yüzeysel görünümünün ardında beklentisiz,boş bir roman atmosferinin içinde varolduğumuzu duyumsamak büyük bir yanılsamayı beraberinde geitirebilir.Çünkü,bir ilişkinin tüm sırdanlığıyla nasıl yavaş yavaş sanatsal bir mecraya,özgürlük pınarına yani estetik bir oluşumun tüm ana hatlarını meydana getiren yaratıcı kudrete doğru sürüklendiğini gördükçe bu yanılsamanın dayanaksızlığını derinden algılamaya başlıyoruz.En büyük gösterge ise,yazarın estetik ve etik tanımlamalarıyla netleştirdiği ilişkisinin,aslen bu türden küçük burjuva sıradanlığa karşı öne sürdüğü yöntemde diyebiliriz.Estetiğin bir ilişkide yer eden boyutunu şu sözlerde kavrayabiliriz:

”Estetiğin görkemi ve kutsallığı şudur:Sadece güzel olanla ilişkiye girer,edebiyat ve kadınlar dışında hiçbir şeyle ilgisi yoktur.”


Sürekli olarak işin estetik tarafında mekik dokunan ve estetizenin özgürlük anlayışı ve yoğuruşunu şart koşan bu satırların, özünde erkek açısından amaçsallığın ezberini de bozar nitelikte.Şöyle ki, bir kadına sahip olmak bir erkek tarafından amaçlanan temel bir arzuysa,bu arzunun amaçsallığı ne yönde varettiği de ayrıca bir soru işareti: ”Ona fiziksel anlamda sahip olmak değil,ondan sanatsal anlamda tat almakla ilgiliyim.”


Bir başka satırda yine ilintili olarak şu sözler dikkat çekiyor: Bir kadının ruhuna düş gibi süzülüp girmek bir sanattır,çıkmak ise bir başyapıt.”


Bu satırlar,bir aşkın estetik bir oluşumla ancak ve ancak ’sanatsal’ kılınabileceğinin en güzel ifadeleri.Kierkegaard'ın tevazü bir ’estet’den öte,özgürlük düşkünü bir baştan çıkarıcı olduğunun yalın ve içten itirafları sanki...Estetiğin bu denli yüksek özgürlük arayışını,en kadim ve olağanüstü duygu hali olan ’aşkt’a kimlikleştiriyor olması gerektiğini iddia eden bir yargı, onun hangi ilişki kalıpları ve özgürlüğü baltalayan yanına karşı tavır aldığını da bize göstermez mi peki? Bu sorunun cevabı en çok günlüklerde, ’nişan’ adı altında irdelenen ’etik’ kavramsalında göze çarpıyor.Nişan, baştan çıkarıcı Johannes'in gözünde;gerçek hedeflerine varabilmesi için geçici hedefe dönüştürdüğü etik bir insan icadından başka birşey değil.Bir anlamda onun deneyinde bir önemsiz ’denek’ den öte değil.

”Nişanlanmanın berbat tarafı işin daima etik yönüdür.Etik,öğrenirken de yaşarken de aynı drecede sıkıcıdır.” Daha sonra idealize ettiği estetik bir aşkın etik bir nişanlanma ile büyük farkına değiniyor: ”Estetik gök altında her şey aydınlık,hoş ve uçarcasınadır; etik ortaya çıkınca 
her şey sert,köşeli ve sonsuz bir can sıkıntısından ibarettir.”


Kierkegaard'ın gözünde bir aşk ilişkisi özgürlüğünden birşey kaybetmediği ölçüde estetik olabilir.Aşk,pür anlamda özgür ve sonsuz duyguların hareket geçmesi,onların birbirleriyle sınırsızca ahenkli dans edişidir.Yani,aşkın kendisi bir estetiktir.Kişinin o estetiğin ne ölçüde farkına vardığı,onu nasıl özümsediği ve nasıl kullandığı önem kazanır.Etik olan ise estetiği öldürür ve böylesine sınırsız,sonsuz,derin ve karmaşık bir aydınlık olan aşk sönümlenmeye yüz tutar,sığlaşır ve masumiyetini yitirir.

’Baştan Çıkarıcının Günlüğü’,aşkı ve aşkın doğasını anlatırken, genelde toplum tarafından marjinalize edilen ve meşru dayanaklarından yoksun bir ilişki somutluğundan olabildiğince kaçınıyor.Eserin özgünlüğünü sırf bu tarz bir yönteme başvurmadığından ötürü bile anlayabiliriz.Kierkegaard;insanı,insanlığı,varoluşu anlayabilmenin,bunlara dair söylemler üretebilmenin yegane yolu olarak gördüğü aşk ve kadın doğasını,mükemmel üslup ve teknikle donatarak böylesi derinlikli temada yansıtabildiği bir başucu kitabı sunuyor bizlere.Onu gerçek manada ’baştan çıkarıcı’ yapan güçte burada.


andacyazli@yahoo.com

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder