Malzemenin insan olmadığı bir sanat ediniminin edilgen olmaya yüz bağlamış kürsüsünden konuşmaya can atan sanatçı portlerini karşımda buluyorum.Öylesine sarmaş dolaş içiçe,renksiz boy uzatmış otların kısırlığını andırıyorlar.Biçimselliğin hüküm sürdüğü impatorluklar avlusundan fırlayıvermiş,iç yaşam klavuzunda saray soyluluğundan ziyade altın döşemeli saray zeminlerinde tapınan şövalye ruhlu prensler gibi beyhude hareketlerle sözümona geçiyorlar! Ama nasıl? Yaşanmışlıklardan,zorbalığın esiri büyük acıların istasyonundan,asla kavuşulamayacak tozlu yolların ızdıraplı kirliliğinden...Geçiyorlar belki,ama asla görmeden,ince ruhların ince sezgileriye hareket edebilme mistisizmini gölgeleyen buyurgan edaların pespayeliği ile.
Dostoyevski'yi ilk elime aldığım zamanların ’zamansızlığı’ beni tedirgin ederdi.Sanki o zamansızlığın ezgisi yaşam felsefimin yazgısal ezgisine dönüşebilecekmiş hissiyatı yaratırdı.Ezgiler çoğullaştıkça içinde depreşen azgın ruh kabadayılarını dizginleme görevide,sanatçılığın ince ayar dokunuşlarında gizlidir.Neden diye sorarlar,en içinden çıkılmaz düşüncelerin güçlü akıntısına karşı gelen esrarengiz çabanın sanat küreğinde gizli olduğunu? Nedenlerin,nasılların ardı ardına sürüklenen nesneler dünyasının nasıl da zamanı yok ettiğini,biçimsiz kıldığını unutma gafletiyle sorarlar.Zamansızlık bir yabancılaşmayı mı yaratır sorusu fısıltıyla dolaşır belki aralarında.Bazen güçlü bir etki sarmalında tüm soruların ana beşiği olur,ya da daha somut tabloda gittikçe buharlaşarak eriyip yok olan külfetler haline gelir.Ama nasıl? Zamansızlığın içinde kaybolmak nasıl bir ’aydın’ kibrine bürünmektir? Üç yönlü bir gelişim seyri berraklaşan aydın portlerini de ortaya döker.
’Farkına varmak’ üç yönlü değişkenliğin en stabil halini ima eder.Diğer ikisi ise içlerinde kıvrımlı ve hayli karışık yolları kapsayan süreçlerin varlığıdır.Farkına varmakla kurulan yabancılaşma kaçınılmazlığı, edinilen malzemelerin de (bu, entellektüel malzemelerdir) kullanım şemalarını görünür kılması açısından önemlidir.Şemalar,diğer iki yönün de belirleyici pusulalarıdır bir anlamda.Farkına varma, varlığı zaptedilemez bir duygunun tedirgin bekleyişleri gibi çok genel ama tutarsız olmaya hayli müsait mücadele ruhunu perçinler.Mücadele ile kurulan ilişki ise halkla kurulan iletişimin hem kibri boyutu hemde değerler inşasını ifşa eder.Öyleyse her farkına varış bir mücadele eksenili ’aydın’ yaratılışımıdır? Bu soruya verilecek cevabın üçüncü aşamada olduğu açıktır.Şöyle ki,farkına varış ile harekete geçen eylem odaklı mekanizma birinci olarak içe dönük ikinci olarak dışa dönük olarak yer eder.İçe dönük eylem, kuşkusuz sanat üretiminin başladığı ve ruhsal coşumlarla yükselişi nüksettiği sürekli bir devinim hali,yani aydının kendi kendisiyle varettiği bir savaştır.Dışa dönük olabilme ise toplumsal mücadelerde etkin bir aktivist rolü olarak değil,üretilen sanatı dışa nasıl yansıtıldığı ile ilgilidir.Bu da demek oluyor ki,farkına varma ile başlayan,mücadele ile seyreden,üretim ile sonlanan ama sabit geçişkenliği reddeden bir ’zamansızlık’süreci ile yoğrulur sanatçı.
Bu süreçler, Rus Edebiyatı'nın tarihsel çekişmeleri,Varoluş Edebiyatı,Şiir estetiği,Bohem kültürü,Toplumsal Gerçeklik temasını işleyen 20.yy sanatçıları vs yer alır.Belli bir yazar olgunluğunun nüksetmesine paralel çıkan üretme güdüsü derin bir zamansızlığa giden bir yoldur ister istemez.Ama bu geçici veya geçici olmayan yabancılaşma estetiği biçimselliğin aşırı ehemmiyetine dönüştüğü vakit,hammaddenin kuruduğu arazilerde hammediyi işlemeye çabalayan bir makine biçimsizliğine bürünür.Bu ise,dalgasız bir denizin huzurlu,endişesiz göz kırpışlarına aldanan bir şairin amaçsız kıpırdanışlarıdır.
andacyazli@yahoo.com
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder