Üçlemenin son filmi ”Saç”,Tarlabaşın'da bir peruk satıcısı Hamdi'nin son günlerini anlatıyor.Hamdi yakalandığı kanser hastalığı yüzünden ömrünün son zamanlarını;sahip olduğu dükkanında pencreden etrafı izleyerek,gelen müşterilerini meraklı ve gizemli gözlerle süzerek ve boyunun gün geçtikçe kısaldığını sezinleyerek yaşamaktadır.Hamdi'nin sürekli tekrarlanan yaşamında ki bu davranışlar ve derin bir kaybolmuşluğun esas izlerini gördüğümüz bu ruh hali,Pirselimoğlu'nun kurmuş olduğu atmosfer yapısına oldukça uygun düşmekte.Hamdi'nin çevresinde meydana gelen gelişmeler,kuşkusuz Hamdi'nin çizmiş olduğu sınır ve ruh dünyasından bağımsız olmadağı gibi,onun dünyasını katı bir ümitsizlikten kurtaracak dış etkenler şeklinde yer aldığını söylemek de yanlış olur.Upuzun saçlarını satmak amacıyla dükkana gelen Meryem,ilk bakışta böylesi karanlık tabloda bir günışığı,küçük bir aydınlık ışıması olarak görülebilir.Ama biraz olsun Pirselimoğlu'un sinemasına aşina olmak,söz konusu beklentinin yersiz olduğunu gösterecektir.
Hamdi'nin hem içinde bulunduğu hastalığın diğer bir deyişle,üstünde varoluşun ağır yüküne dönüşmüş olan yazgısını kırması,tamamiyle değişmese bile ona bir yön vermesi veya yazgısını paylaşma isteği adına kendisini sınayabileceği bir yola girmesi,Meryem ve kocasının dünyasında rollerin değişeceği umarsız bir kasvetin içine doğru herbirinin sürüklendiklerini gösteriyor.Çünkü,Hamdi'nin salt Meryem'i ruhsal ve bedensel ele geçirme arzusuna hiç de yaklaşmayan,biraz ötesinde baktığımız da bunun tam tersini ima eden bir gerçekliğin yattığını görüyoruz:Pirselimoğlu'nun sakin kamerasıyla usul usul yaklaşan,tedirginliği en üst boyutta hisettiren ve ”görünmeyen hayaletler”i görünür kılacak tüm unsurları bir yem gibi serpiştirdiğine tanık oluyoruz.Gerçeğin ilişkiler içinde yansımayan o karmaşık ruh dünyasını;gerek Meryem'in kocası ve işiyle ilgili çıkışsızlığıyla,gerek Hamdi'nin otoyolların kenarlarında olur olmadık uzanışları ve ağzından hiç düşmeyen sigarasıyla,gerekse de Meryem'in kocasının morgu anımsatan yüz çizgileriyle göstermekten hiç sakınmıyor Pirselimoğlu.
Esas olarak Pirselimoğlu'nun üçlemesinde manifestoya dönüşen:metropollerin sürekli artarak yozlaşan ve görünen ile görünmeyeni kaba bir sınırla ayıran zamansalının kıyısında yaşam mücadelesine dönüşen yüzlerdir.Hamdi'nin final sahnesinde anlamlaşan, Meryem'in kocasıyla rollerini değiştirdiği süreç,etkin olarak kendini üreten sistemin çarpıklığının,kişileri kısır döngüsüne hapsettiğinin en yalın göstergesidir.Pirselimoğlu silahlarını,Hamdi'nin televizyonda gördüğü uzak ve gizemli Brezilya'ya gitme hayalini bile sönümlendiren ve nasılsa hayallerden bile yoksun varoluşu görünmez kıldığı zamansalda eriten kapitalizmin doğasına yönelttiği su geçirmez bir gerçek oluyor.Bu yönüyle ”Saç”,Hamdi,Meryem ve Meryem'in kocasını ”görünmez hayaletler” vasıtasıyla silikleştirdiği bir insalık trajedisinin baş aktörleri haline getiriyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder