Evet Murathan Mungan'ın kitabı ve içindeki öyküden bahsediyorum.Hislerimin bilirkişilerine güvenerek, okuyucunun başlığı görür görmez düşmesi muhtemel kısa bir belirsizliğin izlerini ortadan kaldırmak istedim.Metis yayınlarından 'Eldivenler,Hikayeler',yazarın toplam 10 kısa öyküsünden oluşan kitabının adı.Her bir hikaye ayrı bir yazı başlığı oluşturacak kadar özel bir edebi zenginliğe sahip kuşkusuz, fakat yerimin kısalığı ve yazarın edebi doğasının sınırsız uçlarına ulaşamamanın bilinçliliği ile tek bir öykünün (Krapen'in Duvarları) satır aralarında tatlı bir rüyanın konforuna bırakıcam bugün kendimi.
Çocukluğun masumiyetine sıkışmış birkaç anının hayal meyal bir şekilde zihnimizin önüne gelmesiyle,öylece gözlerimizi sabitleştirip anlamsız bir bakışın hüznüne kapılırız.Bizi etkiliyen bir figür yahut otorite'nin varlığını o masumiyet günlerinin renkli sayfalarıyla bugünün izlerine taşımanın sorumluluğu ile başbaşa kalırız.Çocukluğun o gizemli odaları,anne babanın kavgalarının arasında kalmak ve ya sebebi bilinmeyen kayboluşlar,gidişler,ödüller,tanıklıklar ve her birinin çocuk saflığının sığınıklarıyla,hayatımıza eşlik eden bir 'yük' ün karanlık kuyularını aydınlatmaya çalışmanın mecburiyetini yaşarız.
Karakterimiz, çocukluğunu teslim ettiği küçük taşra kasabasında tüm bu duyguların ağır yüküyle yaşıyor. Bu taşralı olmanın kapalılığı ve çocukca hayallerin engellendiği bir yük değil,saflığın gölgesinde yeşertilen hayallerin yücelttiği kahramanların (figürlerin) sırlara kalem ermesinin suçluluğuyla yoğrulmuş bir yük gibi.
Babasının hep böyle hatırlıyor,ifadesiz suratının soğukluğu,az söylenen sözlerin yücelttiği gizemi,çalışma masasında sabahlara kadar içilen rakı'nın efkarı hep babasını hatırlatıyor ona.Kimsenin haberi olmadan ortadan kaybolduğu onbeş gün ise çocukluk anılarının doruğa çıktığı bir anın simgesi oluyor.Onbeş günün gizemini ortaya çıkarma hayalinin imkansızlığıyla daha da depreşen anılar deryasının ortasında kalıveriyor öylece.O onbeş günün karanlık kuyusu,bütün benliğini saran bir geçmişin tüm izlerinin başlangıcı oluyor.
Babası'nın mutsuzluğunu,onda bıraktığı belli belirsiz korkunun kalp atışları ve onbeş günün tüm geçmişne cereyan eden yanının arada birkaç damlaya dönüşüveren hüznü Krapen'in Duvarların'da yekpareleşiyor.Geçmişin 'taşra' sıcaklığından çıkıp,şehrin kasvetli aristokrat kibrine alışabileminin entellektüelliği bile o duvarlarda beliren siyah-beyaz fotoğrafların basit karmaşasına hükmedemiyor.Edebiyat üzerine süslü cümlelerin havada uçuştuğu o meyhanenin loş ortamında gözü o resme takılıyor karakterimizin.Meyhane'nin duvarlarında ki o fotoğrafların birinde babasının o kayıp onbeş gününü buluyor.
Hiç gülmeyen,çok az konuşan babasının tüm ezber hayatı bu fotoğrafla birlikte siliniyor.Yanında güzel bir kadına sarılmanın ihtirası belki de kafası dumanlı bir gecenin mutluluğu ile gülümsüyor.Geride sırların hayati bir koza dönüştüğü o anın imkansızlığını delen bir adamın benliği kalıyor.Kendisini gözyaşlarından boşalan suların akışına bırakıyor.Ve bizleri de Murathan Mungan'ın ördüğü, Krapen'in Duvarları'nın tanıklığını yaptığı geçmişin ve bugünün gizli tanıkları yapıyor.
andacyazli@yahoo.com
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder