Herneyse biz Yusufoğlu'nun hikayesine dönelim rutin itaat günlerinin yalnız kahramanı,altyazı dergisini beklediği günlerde birgün malum komutan tarafından çağrılmasıyla başlıyor bütün olaylar.O anı Yusufoğlu şu sözlerle anlatıyor.'Derginin gelmesini beklediğim o günlerde,bir askerin 'komutan seni çağırıyor' demesi bende heyecan ve korku karışımı bir his yarattı ilkin.Komutan'ın beni çağırması çok olağan bir durum değildi.Neyse ki kaçacak bir yer yoktu ve kaçsam da en çok 300 metre kaçabilir,300 metreden sonra atlayacağım duvarın arkasındaki lağım çukurunda,ömrümü askerlik kadar kötü bir ortamda geçirirdim.Aynada kendime baktım,askeri kıyafetlerime çekidüzen verip,içeri gireceğim an komutana vereceğim kafa selamının provasını yaptım ve endişeyle kapıdan içeri girdim.Girmemle heyecanımın korkuya dönüşmesinin bir olduğunu hatırlıyorum.Komutan'ın koca parmakları arasında benim günlerdir beklediğim Altyazı duruyordu...' Gerisini 'vatan-millet-sakarya' ittifakına bağlı boğaz yırtılmalarıyla ilerleyen 'sinema asimilasyonu' diyebileceğimiz korkulu anlar.Herhalde bir Altyazı okurunun başına gelebilecek en kötü şeydir koca parmaklı bir komutan'ın masasında hesabı sorulmayan bir derginin varlığı.Yusufoğlu, Penolope Cruz'un olduğu kapağı görüce hernekadar bir geçici rahatlama hissiyatına erişmiş olsada,komutan'ın esas derdi (tabiki engin sinema birikimiyle!) Penolope-Almadovar işbirliğinin feminist haykırışlarıyla değil,kapağında yazan 'Diyarbakır Kürt Sinema Konferansı' başlıklı yazıyla.Yusufoğlunun'da belirttiği gibi komutan dört kelime içinde en az ilgilendiği kelime 'sinema' olsa gerek.Diyarbakır! Kürt' bak sen! birde utanmadan konferans...Ne hakla!
Komutan'ın faşizan serzenişlerinin yumuşak 'sinema asimilasyonu' na dönüşen 'Bir daha görmiyim böyle şeyler' ile kazasız-belasız biten bir günde geriye kalan çöpe atılmış bir Altyazı dergisi ve otoritenin sağlam temellerini yıkmaya yeminli bir adamın haletiruhiyesi kalıyor.Yazının başına dönersek konu çok uzadı (güya kısaca değinip özel sayıyla ilgili birşeyler yazacaktım) ama Altyazı'nın özel sayısıyla bu traji-komik olayı öğrenmiş oldum ve bu konuya değinmem ayrıca iyi oldu sanki..
'Filmlerle Yaşayanlar:Düşünceler,Hayaller,Anılar' sloganıyla ortya çıkan özel sayının,sadece 100.sayıyı hitaben gerçekleştirilmiş kişisel tarihin izleri değil,aynı zamanda birçok yazar,yönetmen,müzisyen'in hayatında sinemanın yeri ve önemini hatırlatan imgelerin,hayallerin,anıarın kısaca benim tabirimle referansların dünyası.Reha Erdem,Semih Kaplanoğlu,Adalet Ağaoğlu,Kutluğ Ataman,Yekta Kopan,Selim İleri,Murathan Mungan,Nuri Bilge Ceylan ilk aklıma gelenler arasında.Sinema dünyasında çok önemli yere sahip bu isimlerin özel sayı için kalema aldıkları yazıların ve gönderdikleri resimlerin ayrıntılarını elimden geldiği sürece sizlerle paylaşmaya çaışacağım.Hatta her bir isim için (hepsi olmasada) ayrı bir yazı konusu oluşturabilir örneğin Ece Temelkuran'ın 'Sinemada Naylon Torba Büyüsü' yazısını sizlerle paylaşabilirim.Perşembeye artık diyelim...
andacyazli@yahoo.com
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder